16 Haziran 2011 Perşembe

BALIKÇI SABAHATTİN – AHIRKAPI


Çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Gece gece canım balık çekti, aklıma da 2 hafta önce gittiğimiz Balıkçı Sabahattin geldi, yazılarıma kaldığım yerden devam ediyorum.

Şu İstanbul denen şehir öyle bir yer ki hergün yeni bir güzellik, yeni bir lezzet, yeni bir süpriz ile karşına çıkabilir. Yıllardır adını duyup gitmediğim Balıkçı Sabahattin de öylesine güzel bir süpriz oldu bana.

Ahırkapı’da sahilden içeri girdiğinizde hemen ilk sokak üzerinde, Armada Otel’in bahçesinde konumlanmış harika bir lezzet merkezi Balıkçı Sabahattin. Güzel havalarda harika bir bahçesi, serin zamanlarda ise çok sıcak bir ortam sunan 3 katlı bir binada hizmet veriyor. Biz en üst katta özel bir odada yemek yemeyi tercih ettik. Odadan manzara görünmesi, havadar olması bir yana babaannemin evindeki cam sisteminin değişmeden kullanılması beni çocukluğuma geri götürdü.

Gelelim hala ağzımı sulandıran lezzetlerine. Bize sunulan meze tepsisinin aşağı yukarı tamamını aldık, dolayısıyla yapacağım analiz oldukça kapsamlı olacaktır.

İlk ve yemeden asla ölünmyecek lezzet midyeli pilav. Aman Allah! Lezzet bombası. Midye için geberen bir İzmirli’nin nefsiyle mücadele anı. Ben en son tabağı küçük çatalla sıyırırken garson önümden tabağı kaldırdı, bir tane daha ister misiniz diye sordu ister istemez.

Lakerdayı atlamamak gerek. Gerçekten çok başarılı ve atlanmaması gereken bir lezzet. Daha iyisini tattım ama bu da iyiler arasına rahat girebilecek bir lakerda.

Deniz börülcesini atlarsam arkamdan ağlar, İstanbul’da yediğim en iyi deniz börülcesiydi. İzmir’de yediklerimi katarsam en iyiler arasında ama en iyi değil. Yine de bir Giritli’yi tatmin edecek seviyede.

Beyaz peynire çok önem verdiğimi biliyorsunuz. Rakı açtığımızı belirtmeme gerek yok sanırım. Yanında gelen beyaz peynir çok güzeldi, umarım standartları budur. Zira beyaz peynir kötü ise rakı içmek zulüme dönebiliyor.

Artık ara sıcaklara geçelim. Yoksa yazı bitmeyecek. Kalamar, tereyağında karides ve fener kavurma geldi. Ayrı paragraf açarsam yazı gerçekten bitmeyecek ama kalamar tava diyorum, yerken acayip sesler çıkarttım yabancılara ayıp oldu diyorum, 1 de yetmez 2 tane istedik diyorum.

Balık olarak 2.5 kiloluk bir kalkan seçtik. Izgara yaptıralım dedik. Ara sıcaklar biterken şef geldi, arkadaşlar hayvan gibi yediniz, isterseniz size 2.5 kiloluk bütün kalkanı değil de herkese büyük bir parça düşecek kadar kalkan tava yapayım dedi. Hayvan gibi demedi, ben dediklerinden çıkarttım elbette. Tamam dedik, kalkan tavamız geldi, müthiş. Tava balık sevmeyen ben yumularak yedim, tazeliği bizim Kule’nin balıkları ile yarışır.

Tatlılara geçtik. Ben bu lezzetin üzerine tatlı yemesek mi derken her tatlıdan bir porsiyon söyledik. Kaymaklı kayısı, kaymaklı incir, dondurmalı irmik ve ayva tatlısı. Hepsi güzel ama her balıkçıdaki tavsiyemi yineliyorum; tatlı yameyin ki önceki muhteşem lezzetleri bastırmayın.

Fiyatlara gelince. Kesinlikle hesaplı. Ucuz demiyorum ama kalitesi ve ambiyansı düşünülünce daha ucuz olamaz. 6 kişi bu yazdıklarımı yedik, 1 şişe Sarafin şarap ve 3 küçük Tekirdağ rakı açtırdık, 560 lira hesap verdik. Daha azını beklemek insafsızlık olurdu.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

3 Mayıs 2011 Salı

ZAİM USTA – 1.SANAYİ SİTESİ / İZMİR


Cumartesi günü Göz Göz’ün şampiyonluk maçını izlemek için İzmirdeydim. Bulunduğum tribünü görüyorsunuz. Ama artık yaşlanmışım, maç sonrası eve gidecek halimiz kalmadı.

Maçtan önce enerji depolamamız gerektiğini düşündük. Babam maçtan önce müjdeyi verdi : Sana bir yemek yediricem parmaklarına dikkat et. Maça geç kalırız, nerdedir filan derken kendimi 1. Sanayi sitesi içerisindeki bu esnaf lokantasında buldum.



Zaim Usta 41 yıldır bu işi yapıyor. Şu anda oğlu tezgahın arkasında, fotoğraftaki şirin usta da kendisi. Bulunduğu semte ve içeriye baktığınızda burdan güzel yemek çıkar mı diye endişeleniyorsunuz. Derken yemeklerle buluştuğunuzda damağınızda yaşadığınız haz konuşmanıza bile engel oluyor. Bu yazıda en sıkıntı çekeceğim konu hangisini yazayım sorunsalı. Yemekler fotoğrafta göründüğü üzere camekanın arkasındaki tepsilerde sergileniyor ve siz ağzınızın suları akarak ve hepsini istiyoruuuum diye bağırmamaya çalışarak çok zor bir seçim yapıyorsunuz.



Burada ölmeden önce mutlaka yenmesi gereken ilk lezzet burayı meşhur eden acılı güveç. Yazarken zorlanıyorum, ağzımda hala bu güvecin tadı var. Ben böyle lezzetli bir sulu et yemeği çok az yedim. Hatta normal şartlarda etli yemek de sevmem, eti ızgarada sade, yemeği sebze yemeği olarak tencerede tercih ederim. Ama bu yemek başka, bambaşka. Çoğu et, biraz renk için içine domates ve acı için biber konulmuş, etler domates suyu ile lokuma dönmüş, biberlerin acısı da son imzayı atmış, yerken mutluluk gözyaşlarına boğulmamak için zor tuttum kendimi.


Ardından elbasan tava... Bütün tepsiyi getirse Zaim Usta yer miyim? Cevap verip sizi de korkutmak istemiyorum, yoğurtlu sosu kusursuz, eti muhteşem, tereyağ tadı damaklarda patlıyor. Elbasan tava ile lezzet şov devam ediyor.



Döner isteyelim diyor babam. Bu kadar muhteşem yemek varken gereksiz doygunluk olmasın diye düşünüyorum. Az pilav üstü az döner istiyorum. Aman Allah! Neden az istedim yaw? Bu nasıl bir döner? Bu nasıl bir pilav. Sade bu yemeği ömür boyu yersin o kadar iddialıyım. 100% etten yaprak döner.

Yine babamın ısrarı ile ızgara köfte alıyoruz ortaya; 1.5 porsiyon. Lezzet öyle diğer yemekler gibi bulunmaz hint kumaşı değil ama evde annelerin mangal yakılacağı zaman hazırladıkları cinsten.

Arnavut ciğeri için babam methiyeler düzüyor. O kadar tokum ki bu davete cevap veremiyorum ama ciğer sevmeyen babam burda ciğer yemiş, yorumu size bırakıyorum.

3 kişi yemek için 50 lira veriyoruz, içecekler, cacıklar, salatalar, 2 et yemeği, yarım döner, 1.5 köfte hesaba dahil. Yolunuz düşerse uğramayın yolunuz ne olursa olsun buradan birgün geçsin.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

23 Nisan 2011 Cumartesi

PANDO KAYMAK - BEŞİKTAŞ


Sıra bir İstanbul efsanesine geldi, bir arka sokak lezzet merkezine. Herkesin bildiği ama hiçbiryerde adı geçmeyen yerlere örnek bir efsane.

Pando kaymak Beşiktaş çarşısının içinde 2 masa 1 kasa bir mekan. Girişte sürekli kaynayan bir süt kazanı ve etrafında camekan kenarında kaymaklar, içeride 2-3 adet eski masadan oluşuyor.

Kapıda sizi yaşı tahmin edilemeyecek noktaya gelmiş Pando amca karşılıyor süt kazanın arkasında, ne deseniz bal kaymak? diye soruyor. Sonunda istiyorum bal kaymak da istiyorum diyorsunuz. Özetle istemeye bal kaymakla başlayın ki Pando amca rahat etsin.

Kaymağı hakikaten enfes, taze ve süt tadında. Fakat üzerindeki bal hayal kırıklığı, bir efsanenin yanında bu bal olmamalı. Taşlanmaktan korkarak uzatmak itemiyorum, ben olsam sade kaymak yerim sevgili okur, bal beni üzdü zira.


Sahanda peynirli yumurta harika, çocukluğumda kalma bir lezzet. Tereyağı korkmadan cazırdatılmış önce ardından yumurta kurumadan peynir basılmış, ortaya enfes lezzet çıkmış. Beyaz peynir de çok güzel, çok iyi bir sert Ezine beyaz peyniri. İsteyene sıcak süt de veriyor Pando amca, sanırım benim sıcak süt içmem için gerçekten önemli bir sebep olması gerek, şimdilik öyle bir sebep yok, çay içiyorum, çay da kötü.

Özetle bu şehir efsanesinin efsane olmasının esas sebebi bu yaşta bir amca, yıkılmak üzere gibi duran samimi bir dükkan ve enfes bir kaymak gibi duruyor. Tüm lezzetler aynı çizgide değil, bu da Pando'nun umrunda da değil zaten. Sizin de olmasın.

Fiyatlar biraz muallak. Duvardaki fiyat çizelgesi ile amcanın hesabı tutumuyor, o yaştaki bir amca neden kafadan hesap yapmaya uğraşıyor orası da muallak. Kabaca sahanda yumurta 6 lira, bal kaymak 5 lira, zeytin peynir tabağı 5 lira, çay - ki bence süt ya da su için - 1 lira.

Karnınızı değil şehre ait anılarınızı doyurmak için mutlaka uğrayın. Yemeden değil görmeden ölmeyin. Yersiniz yemezsinizsize kalmış. Atla deve değil işte, bir yumurta bir bal kaymak yiyip yiyeceğiniz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

10 Nisan 2011 Pazar

ADEM BABA - ARNAVUTKÖY

Çok geç kalmış bir yazı ile giriyoruz Nisan ayına. Herkesin bildiği, cümle alemin methede methede bitiremediği bir balıkçıyı benim gibi bir balık delisi ancak geçen haftasonu keşfetmeyi başardı. Bunda Arnavutköy'ün aman vermez park sorununun başrol oynadığını belirtmek isterim. Dolayısıyla uzun uzun yazacağım Adem Baba'yı ve benim gibi henüz gitmeyenlere mutlaka ama mutlaka gidin diyeceğim. Yazının başından Adem Baba'nın içkisiz bir balık restoranı olduğunu belirteyim ki oralara gidip kulaklarımı çınlatmayın.



Arnavutköy ana cadde üzerinde 4-5 masalık bir dükkanmış Adem Baba; hatta en başta o bile yokmuş da teknede satarmış balıklarını. Bugün aynı sokakta Rum Kilisesi'nin hemen arkasında 3 tane ayrı ayrı dükkan var. İlki ana cadde üzerinde duran ilk dükkan, hızlı hızlı yiyip kaçmak isteyenler için bire bir. Gelene geçene bakıp balık atıştırmak için harika bir yer. Diğer dkkan sokağa girdiğinizde 2.katta ve daha ferah. Daha uzun oturmak isteyenler için ideal bir yer. 3.dükkan da arka sokakta açılıyormuş, biz 2.dükkanı konuşacağız.

Masaya oturduğunuzda hiç beklemeden mısır ekmeğiniz geliyor ve siparişiniz alınıyor. Bu noktada Adem Baba'nın bol rokalı ve peynirli yeşil salatasını sakın atlamayın diyorum, hakikaten harika. Adem Baba'nın bir güzel özelliği de diğer balıkçılar gibi zeytinyağını altınsuyu gibi kaçırmamaları, masaya bir şişe halis zeytinyağını bırakıyorlar, ister salataya dök istersen iç fark etmez.


Kalamar tavasına gelince hakikaten çok lezzetli, çıtır çıtır ama kurumamış. Buraya kadar herşey normal. Ama yanında bir tarator geliyor ki işte o bambaşka. Benim gibi ekmeğe süre süre yiyebilirsiniz. Yiyin.



Balıklara gelince hepsi birbirinden taze ve muhteşem pişiriliyorlar. Başlangıcı mezgit tava ile yapalım. Hani derler ya pamuk gibi diye aynen öyle, hayatta tava balık yemem diyen bana bile löpür löpür mezgit yedirdi Adem Baba.



İkinci olarak dil şiş geliyor. Bu kadar iyisini İzmir'de ancak yemiştim, İstanbul'da hç denk gelmedim, suyunda bırakıp domates ve biberin tadıyla harmanlayıp sıcak sıcak getiriyorlar masanıza. Bir de o kadar hızlılar ki beklerken yaşlanmıyorsunuz ama lezzetten de asla ödün vermiyorsunuz.


Son olarak bana göre en çarpıcı balığı yemeden ölmeyin diyeceğim; pisi balığı. Kalkanın küçüğü olan bu balığın bu kadar lezzetli olduğunu hiç bilmezdim. Gittiğimizde garson pisi daha yeni geldi, süt gibi abi mutlaka dene deyince kendime 1 tane pisi söyledim. Hakikaten süt gibi, o kadar da güzel pişirmişler ki içinden suyu akıyor çataı batırınca. Benim balığın çoğunu Sarp mideye götürdü öylesine bir lezzet patlaması.



Bu muhteşem ziyafetn üstüne kabak tatlısı söyleyebilrisiniz. O da çok lezzetli, çok değişik değil ama ev yapımı lezzetinde. Fırında helvayı biz denemedik ama müdavimleri yediğine göre iyi olduğunu tahmn ediyorum.

Fiyatlara gelince işte en güzel tarafı bu: Koca bir çanak salata 7 lira, kalamar 10 lira, dil şiş 15 lira, mezgit ki kesinlikle 2 kişilik 20 lira, pisi 25 lira. Adambaşı 30-35 liraya kalkıyorsunuz. Havaların bahara çalacağı önümüzdeki günlerde Arnavutköy'de bir yürüyüşle Adem Baba'yı birleştirin, pişman olmazsınız.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

9 Mart 2011 Çarşamba

NALİA BOSTANCI/GÜNEŞLİ


4 yıl önce çalıştığım Güneşli’de sıkça gittiğim Nalia Bostancı’da şube açmış, üstüne bir de fırsat kuponu yayınlamış, gitmemek elde değildi dostlar, elbette ki gidildi ve tekrar test edildi. Gideli 1 aydan fazla oldu ama yazmadığımı yeni fark ediyorum.

Nalia bir Karadeniz mutfağı temsilcisi, benim favorilerim arasında olmayan bir mutfak yani. Ama Nalia kalitesi ve lezzeti ile bu sayfalarda yer almayı hak ediyor.

Bostancı’da açılan şubesi E-5 yolundan İçerenköy’e döndüğünüzde hemen sağda kalıyor. 3 katlı ahşap bir binayı alıp çok güzel döşemişler. Önünde de şirin bir bahçesi var ki havalar güzelleştiğinde denemek istiyoruz.
Lezzetlere gelince; aklınıza gelen her türlü Karadeniz yemeği burada bulunabilir ama ben çok beğendiğim bazı lezzetlerinin altını çizmek istiyorum.

Hamsili yemekleri bekleneceği üzere muhteşem. Hamsili pilav harika, kıtır kıtır hamsiler ve tadı kaçmamış bir iç pilav ile bir başyapıt, mutlaka yenmeli. Hamsi tava da gittiğinizde ortaya mutlaka söylenmeli, biz çerez gibi yedik, zerre yağ tadı ve kokusu yoktu.



Kuru fasulye de seven için çok güzel. Ancak burada okuyucuyu uyarmak isterim; önceki yazılarda tanıttığım Çömlek’e gittiyseniz bu fasulye onun yanında sizi tatmin etmez, daha sıradan gelir. Pilavına da değinmeden paragrafı bitirmek istemiyorum. Kullandıkları tereyağı o kadar şahane ki pilav tane tane oluyor ve mis gibi tereyağı kokuyor. Zaten fasulye isteyen adam pilav söylemeyecekse fasulye ağlar. Son olarak da bu ikiliyi enfes turşuları ile tamamlamayı sakın atlamayın diyorum, fasulye turşusu da karışık turşu da enfes.

Benim denemediğim ancak Rizeli olması bakımından damak zevkine güvendiğim arkadaşlarım ise mıhlamasını yemeden ölme dediler bana, bu gidişte atlamışım bir daha ki sefere atlamamak gerek.

Son olarak odun fırınında pişen nefis pidelerini es geçmeyelim. Karadeniz pidesi sevenler için harika bir lezzet. Ben Aydın pidesi seviyorum ve Karadeniz pidesi, hele ki Trabzon peynirlisi, bana ağır geliyor ama sevenler için önerim pastırmalı kapalı pide olacak.

Fiyatlar makul, çok ucuz değil. Adambaşı 15-20 liraya güzel bir yemek yenebilir. Aşçı tabağı denen karışık tabak 18 lira, fasulye 10 lira, pilav 6 lira, hamsi tava 12 lira, hamsili pilav 12 lira.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

2 Mart 2011 Çarşamba

KANATCHI – YAKACIK

Bugünkü yazımız işyerinden sık sık gittiğimiz bir lezzet merkezi hakkında. Yer biraz uzak, Samandıra’dan Kartal’a inerken Yakacık Caddesi üzerinde. Uzaklarda çalıştığım için uzakalrdan bir yer öneriyorum bu kez, üşenmeyen kalksın gitsin, üşenenin canı sağolsun.

Bu kadar yol gidilen yerde ölmeden yemeniz gerek diyebileceğim 2 lezzet var ki hakikaten ikisi de çok lezzetli.

İlk lezzetleri paçanga böreği. O kadar kıtır kıtır, içi o kadar dolu ki tam bir lezzet patlaması. İçinde kullandıkları pastırma da genelde yapıldığı gibi kalitesiz değil, yumuşacık bir pastırma kullanıyorlar. Giderseniz mutlaka yemelisiniz.

En önemli lezzetleri ise resimde göreceğiniz üzere kanatları. Ben acılı kanatlarına bayılıyorum ve genelde 1.5 porsiyon yemeden dönmüyorum. Izgara ustası hakikaten işinin ehli. Kanatları yakmadan ve sosun dozunu kaçırmadan sunuyorlar. Sıcak sıcak kanatların yağını bandıkları kızarmış ekmeğin üzerinde servis ediyorlar ki sırf o ekmek bile iştah açıcı.


Yolunuz olur da Yakacık taraflarına düşerse mutlaka aklnızda olsun, aynı binada ETCHI de var. İsimler fazla zorlama ama lezzet iyi.

Kanat porsiyonu 12 lira, paçanga 6 lira, fiyatlar genel olarak kiranın muhtemel etkisiyle makul.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

23 Şubat 2011 Çarşamba

NUSR'ET BURGER – BEBEK

Yine fırsat dolu bir haftasonu ile Bebek’teydik. Artık adımız fırsatçıya çıktı. Tam ara verelim diyoruz ki geri çevrilemeyecek bir fırsat çıkıveriyor ve kendimizi fırsat ile yemek yerken buluyoruz. İşte son fırsat mekanımız Nusret Burger.

Nusret aslında bir et lokantası, Etiler’de açılmış ve çok methediliyor. Fakat bizim gittiğimiz Bebek’te Lucca’nın tam yanındaki burger büfesi. Büfe diyorum zira 2 masa 1 kasa bir dükkan.

Fırsat kuponunda 1 adet burger var ama zaten burada daha başka çeşitleri bulunmuyor. Bunun için illa ki merkeze gitmeniz gerekiyor. Burası test sürüşü, beğenirsen oturmaya da bekliyorlar.

Uzatmayalım; burgerleri orta kıvamda pişmiş olara sipariş ettik, kısa sürede önümüze bir sanat eseri geldi. Bu kadar lezzetli bir et ve bu kadar iyi bir pişirme burger için fazla bile. Özene bözene de servis ediyorlar, yanında enfes de bir acı hardal var ki ağzımızın sularına engel olamıyoruz. Buradaki memnuniyetimiz bizim en kısa sürede steak house ziyareti yapacağımızı da müjdeliyor. Ona da bir fırsat çıksa da bahane ile ilk ziyareti gerçekleştirsek, buradan fırsat sitelerinin sahiplerine açık duyuru, para basarsınız.



Nusret'te burgerler 20 lira , içecekler 5 lira. Biz yarısını ödedik iyi oldu. Pahallı mı hayır, şehirde artık nerdeyse steak house fiyatlarında bir standartlaşma oldu ve fiyatlar da bu.

Bebek’te 3-5 tur atmaya gittiğinizde aklnızda olsun. Fazla vakit geçirmeden lezzetli bir burger çakıp geceye akabilirsiniz ya da bizim gibi çocuklu bir çift olarak eve dönüp güzel bir çay koyabilirsiniz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

17 Şubat 2011 Perşembe

ADANALIM - KÜÇÜKYALI

Pazartesi akşamı eşimin yaşgünü için kalabalık arkadaş grubu ile birlikte Küçükyalı sahildeki Adanalım’a gittik. Gerek mekan gerekse yediklerimiz bizi oldukça memnun ederken ödenen hesap ile fiyat/performansı tavan yaptı.

Adanalım, Küçükyalı sahilde balıkçıların, ocakbaşıların ve bilimum benzeri restoranların sıralandığı hizada, ferah ve geniş bir restoran. Önce bir kış bahçesi var ki eminim yazın üstü açılınca enfes olur, üst kat ise camlar yere kadar olduğu için yine çok ferah ve abartısız mobilyaları ile rahat.

Yemeklere gelirsek, fiks menü aldığınızda masa soğuk mezeler ile donatılarak başlıyor. Hakikaten oldukça çok çeşit soğuk meze geliyor. Karışık kızartma, kuru cacık, patlıcan ezme, acılı ezme, çiğ köfte, mantar salatası ve gavurdağı salata benim hatırladıklarım. İçlerinde kötü bir lezzet yoktu fakat akşamın yıldızı içlerinden hiçbiri değildi.

Arada gelen sıcacık pideler ve arasına sürülen tereyağlar ve erzincan tulumu ile esas oğlanı yani metrelik kebabı bekliyoruz. Arada fındık lahmacun, çöp şiş , küçük peynirli pideler ve pastırmalı humus da geliyor ki hepsi çok lezzetli ama ısrarlıyız tüm bu yediklerimizin üzerine hala metrelik kebap yiyeceğiz.

Ve sonunda masanın ortasına koskocaman tahta bir fırın küreği benzeri aparat koyuyorlar, üzerine sıcak bir pide yerleştiriyorlar ve sonunda da masa boyutlarına göre değişen metrelik adana kebap geliyor, inanılmaz ama belki doymayız diye üzerine de yer yer kaburga ve tavuk kanat parçaları atmışlar.

Adana gerçekten çok lezzetli ama hani derler ya önce gözün doysun diye burada gözünüz öyle bir doyuyor ki buradan aç çıkmam mümkün değil diyorsunuz. Adeta kebabı yaşatıyorlar, yurtdışına çıkmadan önce kebap ile hasret gidermek için harika bir seçim olabilir.

Üzerine tatlı da geldi, pasta da kesildi , anlayacağınız bomba gibi bir akşam yemeği oldu. Ve en önemlisi tüm bu menünün fiyatı 35 lira, daha da bombası biz fırsat kuponu ile gelmiştik ve 25 lira ödedik, evet tüm yazdıklarım ve yanında alkolsüz içecekler ile birlikte.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

7 Şubat 2011 Pazartesi

MEZZALUNA


Cumartesi akşamı fırsat kuponlarımız elimizde yine fırsatçı bir akşam yemeğine doğru yelken açtık. Fırsat sitesi Mezzaluna’da akşam yemeği yarı fiyatına yazınca, okuycuların bileceği üzere, İtalyan mutfağı çok tarzım olmasa da kendimi 4 tane kuponalırken buluverdim.

Biz Hillside Trio’nun içinde yer alan şubelerine gittik. Açıkçası mekan için görüşüm pek olumlu değil, yolum Hillside’a düşmese burası için yolumu değiştirmem. İçerisi ferah olmakla birlikte hiçbir yere bakmaması ve alış veriş merkezi de olmaması nedeniyle sıkıcı. Buna bir de yer bolluğuna rağmen nedenini anlayamadığım dar masa düzeni eklenince ambiyanstan pek not alamıyorlar.



Yemeklere dönecek olursak bi durup soluklanmak gerek. Gerçekten çok lezzetli. Bugün sadece 3-4 lezzetini tanıtabilecğim ama eminim benim tadına bakmadığım lezzetleri de yediklerim kadar iyidir.

Yemeğe salatayla başlarsak size eşimin aldığı Grano’yu ısrarla önereceğim. Salatayı sadece yemekle birlikte ortaya söyleyen beni bile tavlamayı başardılar bu salatayla. Grano bir buğday salatası, içine ayrıca elma, kuru kayısı, portakal, bol roka, taze kekik ve nar ekşisi eklenmiş. İçindekilerin dengesi, sosunun lezzeti, tüm bileşenlerin tazeliği o kadar mükemmel ki ana yemek olarak yanında güzel bir şarapla harika bir seçim. Zeytinyağları da sanat eseri olduğu için salata bu blogda özel olarak paragraf açılan ilk salata olmayı hak ediyor.

Ben Picci Alla Marco Polo yedim, İtalyan lokantlarında en komik bulduğum konu bu yemeklerin ismi konusudur. Bir satır ismi olan bu yemek aslen bildiğiniz spagetti, içindekiler ise uzakdoğu usulü pişen sebze ve tavuk. Ancak spagetti el yapımı olunca bu sitede o da ayrı bir paragrafı hak ediyor. Garsonumuz üzerine acılı zeytinyağı gezdiriyor ki midem bayram ediyor. Makarna sevmeyen ben çala kaşık saldırıya geçiyorum.

Üzerine söylenen tatlılarda sufle de pek bir numara yok. Ama ben suflenin yanında bir top sorbe istedim ki işte o bir harika. Sorbeyi pas geçmeyin, özellikle yazın ilaç gibi gelecektir.

Mezzaluna’da fiyatlar yüksek, yani biraz daha pahallı olsa boğazdaki İtalyan restoranlarına yaklaşaçak. Makarnalar mesela 20 – 30 lira arası, salatalar da öyle, pizzalar 24 – 36 lira arası ki en ekonomik olan pizza çünkü iki kişiye rahatça yeter, tatlılar 10 – 15 lira. Şaraplar şişesi 50 TL’den başlıyor tabi çok yükseklere kadar gidiyor, biz bir İtalyan Sangiovese seçtik, şişesi 60 liraydı ve enfesti. Tabi biz hesabın yarısını ödediğimiz için dokunmadı.

İtalyan mutfağını sevenler için öneriyorum ama bence İstinye Park şubesini deneyin ya da yazı bekleyip Suada'ya gidin. İzmir’dekinin yeri de fena değil.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

2 Şubat 2011 Çarşamba

GÖZDE ŞARKÜTERİ - KADIKÖY


Günlerdir Kaıköy hakkında yazıyorum; ne hamburgeri kaldı ne pidesi, çok mu fazla oldu diye düşünürken kendimi Gözde Şarküteri ve yemeden ölmemeniz gereken en önemli lezzetlerini yazarken buldum.

Gözde Şarküteri Kadıköy balık pazarının tam ortasında öyle ki tarfiler Gözde Şarküteri’ye göre yapılıyor; dön kardeşim Gözde’den sola dümdüz yukarı çık hemen bulursun tarzı cümleleri çok duyarsınız.

Kapısı filan olmayan tam köşede bir dükkan Gözde. Boydan boya bir camekanı var, ürün grubuna göre arkasında satıcılar bulunuyor ve siz alış verişinize göre yönleniyorsunuz. Soldan sağa mezeler, şarküteri, peynirler ve pastırma olarak kabaca özetlenebilir. Zeytin, turşu gibi uvertür ise tam girişte ayak altında bulunuyor.

Gözde’nin yemeden ölmemeniz gereken birden çok lezzeti var. Dolayısıyla camekan sırasına göre mezelerden başlarsak gittiğinizde almanızı önereceğim ilk lezzet lakerdasıdır. Deniz ürünleri mezeleri bölümünde göremeyeceğiniz lakerdayı bu bölümdeki satıcıdan istediğinizde başka bir bölümden çıkarttığı torikten sizin için keser. Bu hakiki torik lakerdası gerçekten çok üst seviyede bir lezzettir ve evde yapacağınız bir rakı-balık keyfinde mutlaka öneririm.


Lakerdanızı aldıktan sonra sağa doğru ilerlediğinizde Gözde’nin dillere destan sert Ezine beyaz peynirini sakın atlamayın. Sanırım Ezine’de bile ancak bu kadar iyisini bulabilirsiniz. İddia ediyorum ki bu peynir Fransız’ın elinde olsa yeri göğü inletirdi, Yunan bunun yanında adı geçmeyecek Fetasını cümle aleme traditional Greek Feta diye satarken bu peynirin dünyada alıcı bulamaması çok acı. Ama siz yerken hüzün yapmayın, karşıdaki manavdan da kavun aldıysanız rakı sofrasında sona yaklaşıyorsunuz.

Çıkışa yakın noktada tavandan aşağıya sarkan onlarca pastırmanın içinde fotoğraftaki ustayla karşılaşacaksınız, şaşırmayın. Kendisi şehrin en iyi pastırmalarından belki de en iyisini az sonra size verecek. Size önerim antrikottan almanız, antrikot pastırmayı yerken et yediğinizi unutabilirsiniz, Hacı Bekir lokumu yiyorum sanmayın.

Gözde’nin fiyatlarını tam liste vermem imkansız. Ezine peynirinin kilosu 22 lira, pastırma 69 – 99 lira arası, antrikot 99 liraydı en son, lakerdanın kilosu 100 lira. Mezeler, diğer peynirler vs için bir ara gidip bakmanızı önemle tavsiye ederim. İlginç bir şekilde sadece domuz ürünleri satılan bölümü dahi mevcut, prociutto dahi bulunuyor.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

26 Ocak 2011 Çarşamba

PİDE SUN – KADIKÖY

Fransızca kursuna başladığımdan beri Kadıköy lezzet merkezlerine daha da yakın oldum. Fransızcam pek gelişmese de kadıköy lezzet bilgim epey bir arttı. Pide Sun’da benim yeni keşfettiğim bir lezzet merkezi.

Kadıköy çarşı’dan Moda’ya doğru ilerlerken cadde üzerindeki Migros’un yanında bulabilirsiniz burayı. İçerisi 4 dışarısı 2 masalık minicik bir yer. Bu sebeple dikkatimi çekmemişti. Birkaç öğlen önünden geçerken insanların balık istifi içeriyi doldurduğunu görünce merak edip daldım, iyi ki dalmışım, pideci budur.

Her çeşit açık ya da kapalı pideyi bulabileceğiniz enfes bir pide üstadı Pide Sun. Ben üzerine yumurta kırılmış açık kıymalı pide yedim ve gerçekten kusursuzdu. Aydın Pidesi seven bir fanatik olarak Samsunlular beni bozguna uğrattı. Malzeme o kadar bol ki yerken her yere kıyma saçılıyor, pide kıtır kıtır fakat malzemeler kurumamış. Sarp da yerken bayıldı pideye, gerçi benim oğlum hamurişi herşeye bayılıyor ama bunu kafasını sallaya sallaya yedi. Pidenin yumurtası malzemeye enfes bir şekilde dağılarak bu şaheseri tamamlamış. Genelde ya üzerine sanki tavada kırar gibi kırıp bırakıtlar ya da aşırı dağılır ama b Pide Sun kıvamı tam tutturmuş. İstanbul’da uzun süredir böyle güzel pide yememiştim.

Gelenlerden gördüğüme göre beyaz peynirli açık ve kavurmalı kapalı en favori pideler. Ben bir tane yiyebildim ve hayran kaldım. Bu arada senin gibi adam bir tane de kesilir mi diyorsanız belirteyim; pideler oldukça büyük. Öyle minicik bir lokmalık pide değil.

Kadıköy’de canınız pide çektiğinde sakın bu adresi unutmayın. Benim yediğim pidenin porsiyonu 9 lira. Pideler 7 liradan başlıyor 11 liraya kadar çıkıyor. 1 porsiyon ile rahat doyuyorsunuz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

13 Ocak 2011 Perşembe

ŞÖHRETLER BÜFE – KADIKÖY


Hazır büfelerden yola çıkmışken Kadıköy’e uzanalım ve İstanbul’un en ilginç ve bence mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir fast food klasiğine bakalım. Şöhretler şehre ilk geldiğimde yanında kaldığım arkadaşımın evinin Kadıköy Çarşı’da olması sayesinde tanıştığım ve Kadıköy’de her zaman uğradığım bir fast food cenneti. Amerikan fast foodlarından çok daha orijinal ve lezzetli.

Şöhretler’in ilginç tarafı yaptığı sandviçlerin ismiyle başlıyor. Artiz, pisikopat, efsane, manyak, deli, çılgın ile başlayan seri bugün onlarca ilginç sandviçe ulaşmış durumda. Ben ne zaman gitsem en sade olanları tercih ederim zira ismi sevimli bazı sandviçler ne yazık ki aşırı karışık haliyle bana hitap etmiyor. Ben Arnavut ciğerli sandviç, sucuk ızgara ve tavuk şinitzel margaritayı çok severim, bunlar bana daha sade geliyor, en çok tavuk şinitzel ile rus salatasını karıştırırım enfes olur. Saatlerin geceyrısını gösterdiği şu dakikalarda bir sucuk ızgara yanında da açık ayran enfes olurdu doğrusu.

Kadıköy’de sahilde yürürken bir gün karnınız acıkırsa mutlaka bir şans verin, çok beğeneceksiniz. Sandviçler 2.5 – 5 lira aralığında ve çok doyurucu, tam öğrenci işi. Elbette ki tüm öğrenci yemekleri gibi sağlıksız ama naparsınız ki bu blog salık sitesi değil. Cumartesi çarşının içine bir kez daha gireceğiz, şehrin en iyi balıkçılarını ziyaret edeceğiz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

KIZILKAYALAR – TAKSİM


Sıra İstanbulluların çok iyi bildiği bir Taksim büfesinde. Taksim Meydanı’na bakan ve daha sonra Bağdat Caddesi’nde ikinci şubesini açan Kızılkayalar. Islak hamburgerin en iyi temsilcisi, bana göre en iyisi.

Yolum ne zaman Taksim Meydanı’na düşse ya Bambi’de kaşarlı dürüm atarım ki onu daha önce yazdım ya da Kızılkayalar’da ıslak hamburger ziyafeti çekerim. Islak hamburger görüntü ile lezzetin birbirine en ters olduğu yiyeceklerden biridir, o nedenle bu hamburgeri görüp yemeyen varsa mutlaka denesin.



Hamburger köftesi bol sarımsaklı, küçük ve aşırı pişirilmemiş çok lezzetli bir köfte. Ekmeği ise özel bir domates sosuna bulanıyor ve size ulaşana kadar üst üste diğer soslu hamburgerlerle beraber sosu iyice emiyor. Size geldiğinde sosa bulanmış ekmeğin arasında enfes köftesiyle bir ziyafet başlıyor. Arasına azcık mayonez ve paket aldıysanız biraz da acılı hardal koyduğunuzda yaşanacak lezzet patlamasını anlatmak çok zor. Özellikle evde maç seyredilecek, dvd izlenecek günlerde eve adambaşı 2 ve katları şeklinde almanızı öneriyorum.



Islak hamburger en son 2 liraydı ama Taksim’e uğrmayalı epey oldu. Yerken sayarak yemenizi tavsiye ediyorum garson 7 tane yediniz dediğinde şok geçirmeyin sonra.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

12 Ocak 2011 Çarşamba

2 DE 1 YE - ACIBADEM

Mantı çok sevdiğim bir yemek değildir, en azından bazıları gibi mantı krizi tutan bir adam değilim. Bu nedenle mantı çok çok güzel değilse pek tercih etmem. Şehirde adı çok bilindik birçok mantıcı var, kendileri için çeşitli mecralarda methiyeler düzülmüş ancak nedense benim çok beğendiğim bir mantıcı yoktu.

2 DE 1 YE ile karşılaşana kadar. Burası tamamen elde ve gözünüzün önünde açılan mantıları, yağlamaları ile mantı seven herkesin kalbinde taht kuracak bir mekan.

2 DE 1 YE Acıbadem’de Nişantaşı durağında küçücük bir dükkan, o kadar ki içerisi toplam 4 masa. Masaların arkasında bir banko var ve burada 2 abla sürekli mantı açıyor, sarma sarıyor ve siparişleri hazırlıyor. Menü çok sade; mantı, yağlama, sarma ve revani. Yemeklerin tümü 13-14 lira. Bu kadar küçük bir dükkan bu kadar iddialı bir fiyat politikası nasıl uygular diyorsunuz, yedikten sonra cevabı buluyorsunuz. İçerde yer bulmak öğlenleri problem, 4 masa paylaşıla paylaşıla kullanılıyor.

Ben gittiğimde yağlama yedim. Yoğurt sarımsaklı mı diye sordular sarımsaklı deyince tebrik aldım. Yağlaması gerçekten enfesti, başta dediğim gibi çok düşkün olmadığım bu yemeğin tadı hala damağımda. Mantısının tadına baktım, anlatmaya dilim varmıyor. Seneler önce Kayserili komşu teyzenin kazanla pişirip hepimize dağıttığı ev mantısından sonra yediğim en güzel mantı. Kayseridekilerle kıyaslamazsanız siz de bana hak vereceksiniz.



Bir öğlen yolunuz bizim mahalleye düşerse mutlaka deneyin, hele mantı düşkünüyseniz yolunuzu bizim mahalleye düşürün. Tabi dükkanın bizim spor salonu ile aynı sokakta olması moral bozucu. 3 kalori vermek için canın çıksın dönüşte otur yağlamaları yuvarla.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

10 Ocak 2011 Pazartesi

SUADA G BALIK


Uzun süre ara verdiğimiz yazılara süratle geri dönüyoruz. Sarp'ın yaşgünüydü yılbaşıydı derken yazıları çok boşladık ama okuyucular sağolsun eski yazıları bile 1 haftada 1000'den fazla görüntüleyip beni şımartmışlar, teşekkür ederim.

Yılbaşından 2 hafta önce fırsat sitelerinden birinin kuponu ile Suada'da bulunan G Balık'a gittik, manzara dışında bir beklentimiz yoktu ama lezzetler de aklımızda kaldı.

Menü ızgara çerkes peyniri, ılık ahtapot salatası, közde patlıcan, zencefille marine edilmiş levrek, ızgara balık köftesi, lagos şiş ve kaymaklı kabak tatlısından oluşuyordu.

Ahtapot salatası çok değişik ve hafif bir lezzet, mutlaka öneriyorum. Yanında beyaz şarap ve boğaz manzarası enfes olacaktır. Lagos şiş çok iyi pişirilmiş, defne yaprağı ve biberin tadı balığa sinmiş, başka hiçbir eklemeye lezzet duymadan yiyoruz, enfes. Balık köftesi sevmeyen biri olarak balık köftesini deniyorum en balık lezzeti veren köftelerden ama menüde olsa yer miyim? hayır.

Muhteşem bir manzara, çok şık bir restoran ve bu yetmezmiş gibi oldukça lezzetli yemekler. O zaman yemeden ölmeyin diyorum.

Fırsat menüsü için biz adambaşı 40 lira ödedik. Normalde de çok pahallı bir boğaz baıkçısı değil. Kalamar 14 lira, ızgara ahtapot 16 lira, iki kişilik paella 44 lira, tatlılar 15 lira ve şaraplar 50 - 70 lira arası. Tabi şampanya patlatmak isteyene 1100 liraya dom perignon da var.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.