30 Kasım 2010 Salı

TARİHİ SULTANAHMET KÖFTECİSİ SELİM USTA


Cumartesi günü Kapalıçarşı’ya gidelim dedik, dönüşte de köfteciye uğramamak olmazdı. Başlığa nerede olduğunu yazma gereği duymadım zira bu meşhur köfteci ismiyle mesemma Sultanahmet meydanında. Elbette ki aynı yol üzerinde 3-4 adet gerçek, en hakiki, en tarihi olduğunu belirten mekanlar var ve belki de hepsi doğru söylüyordur ama yıllardır benim en çok beğendiğim Selim Ustadır.

1920 yılında kurulan müessese o günden bugüne TEZÇAKIN ailesi tarafından işletiliyor, 1964 yılından beri de şimdiki yerinde hizmet veriyor. 3 katlı ve ferah bir binada oldukça sıcak bir ortamda hizmet veriyorlar ve kaliteleri yıllardır değişmiyor.

Menüleri oldukça sade ve güzel. Ben her gittiğimde doğrudan köfte, piyaz ve helva istiyorum. Köfte dışında kuzu şiş de alternatif ama ben hiç denemedim, bunun dışında da bir seçenek yok, zaten köfte o kadar lezzetli ki gerek de yok. Keşke her köfteci bu kadar lezzetli yapıp sade bir menüye sahip olsa.

Köftesi sadece et, soğan, ekmek ve tuzdan yaplıyormuş. Keserken nerdeyse et gibi kesiyorsunuz ve lezzeti anlatılmaz güzel. Porsiyonu oldukça doyurucu ama yine de 1,5 porsiyon tavsiye ederim. Yanına verdikleri sos ise tarifi buraya ait bir lezzet. Bu kadar basit yiyecekleri bu kadar lezzetli yapmak sanırım en zor iş. Köftenin yanında verdikleri turşu tek başına yazı konusu olur, yazarken bile ağzım sulandı.

Yemeğin üzerine mekanın meşhur irmik helvasını denemenizi tavsiye ederim. Hemen belirteyim helva hakkı verilerek yapılıyor yani oldukça yağlı ve şekerli ama köftenin üzerine çok iyi gidiyor, iki kişi bir porsiyonu paylaşırsanız tam karar.

Fiyatlara gelince; köfte 10 lira, tatlı 5 lira, piyaz 5 lira, pilav 5 lira yani adambaşı 20 – 25 liraya şehrin en meşhur köftesini yiyebilirsiniz. Ya da alternatif olarak 5 lira gibi komik bir rakama yarım ekmek köfte alıp meydanı dolaşa dolaşa da bu zevki tadabilirsiniz.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

24 Kasım 2010 Çarşamba

FLORYALI - GÜZELBAHÇE

Bayramın ikinci günü sanki ilk gün 2 tencere kavurma yememişcesine kendin pişir kendin ye için Güzelbahçe’ye yol aldık. İzmirliler bilir İzmir’de en meşhur kendin pişirciler Güzelbahçe sahilde yan yana yer alır.

Biz senelerdir hep aynı yere giderdik fakat bu sefer babam yeni bir yer açılmış ve çok tutmuş oraya gidelim dedi. Floryalı ve etleriyle tanışmam bu vesile ile oldu.
Floryalı çok büyük ve ferah bir mekan, ortada kocaman bir şömine, ahşap masalar ve yanınızda etinizi pişireceğiniz ocaklar bulunuyor. En arkada ise fotoğrafta görüleceği üzere dev bir camekanda etler sergileniyor.



Biz et olarak köfte, sucuk, et beyti, pirzola ve adana şiş istedik. Bunlardan yemeden ölmeyeceğiniz ve gittiğinizde mutlaka yemeniz gereken lezzet ise kendi imalatları olan sucuktur. Bu kadar lezzetli sucuğu Tire’ye gittiğimizden beri yememiştim. Tire’de ayrı bir yazı konusu ya neyse.



Floryalı’da adana şiş hariç herşey çok lezzetliydi, adana yavandı, baharatı ve acısı eksikti. Ancak mekanın et kalitesi gerçekten çok yüksek.

4 kişi alkolsüz 200 liraya yakın bir hesap geldi. Hatorlatmak isterim ki oldukça çok yedik , dolayısıyla ucuz olmasa da makul bir fiyat politikası var.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

MERCAN BALIK - İNCİRALTI



Ne zaman artık İzmir’deki balıkçıları yazmayacağım desem babam beni yeni bir balıkçıya götürüyor ve ben kendimi yine bir İzmir balıkçısını yazarken buluyorum. İşte bayram tatilinin başladığı Pazar günü, tam da sadece bir gün önce Saros’ta karidese ve kalamara doymuşken İzmir’de , İnciraltı’nda yeni bir balıkçıya gittik.

Mercan İnciraltı sahilde, Özdilek’in hemen çaprazında yer alıyor. İçerisinde balık lokantası, taverna, düğün salonları, cafe yer alıyor. Balık lokantası bizim bugünkü konumuz.

İçerisi bir balıkçı için oldukça şık, duvarlarda okyanıs balıklarının süslediği ve Sarp’ın bayıldığı akvaryumlar var. Balık tezgahı ana kapıda sizi karşılıyor; biz İzmir klasiği olarak yok yok. Lağos, sinarit, barbun, deniz çipura, deniz levrek, kalkan, lüfer, fangiri, dil şiş hatırladıklarım, eksik saymış olabilirim. Biz kilosuna 80 lira yazılan 1.5 kiloluk bir lağos seçiyoruz.

Meze tepsisinde de yok yok, oh be memlekete hoşgeldik. Cibes, turpotu, fava, köz patlıcan, haydari alıyoruz, tepside yaklaşık 40 çeşit meze olduğunu hatırlatmak isterim. Özellikle otlar çok taze ve olması gerektiği gibi diri bırakılmış. Üzerine de sızma zeytinyağını geçirince tadından yenmiyor. Giden mutlaka denesin.

Ardından yemeden ölmeyeceğiniz ara sıcaklar kısmı başlıyor. Önce kalamar geliyor , taze ve çok güzel, tarator sos enfes. Derken ahtapot ızgara geliyor ki işte orada iş bitiyor, lokum gibi pişmiş kocaman bir ahtapot ızgara üzerinde de acılı sos, yemeden ölme vatandaş. İzmirliler de Bodrumlular kadar iyi ahtapot ızgara yapmaya başlamış anlaşılan.

Ardından balık geliyor ki enfes pişmiş, hangisine yetişeceğimizi bilemiyoruz. Sarp lağosa bayılıyor, suyu kaçan balığı yemez kendisi ama bunu beğeniyor. 1.5 kiloluk balığı suyunu kaçırmadan pişiren ustayı bizzat tebrik ediyoruz, bu kadar da gurman bir insanım.

Tatlı yesek mi yemesek mi diye düşünürken babam kabak tatlısı, ayva tatlısı ve incir tatlısından tadımlık getirin diyor. Tadımlık olarak birer porsiyon geliyor. Çoktu azdı derken lokma kalmamacasına bitiriyoruz, özellikle ayva tatlısı enfes.

Yenen bu yemeğe adambaşı 60 – 65 lira düşüyor. İçki yok, içerseniz fiyat artacak. İzmir için çok ucuz değil ama tam kararında bir fiyat zira burası İzmir’in en lüks balıkçıları ile yarışabilecek kalitede, servis çok iyi, mekan bir misafirinizi gönül rahatlığı ile götürebilecğiniz şıklıkta.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

23 Kasım 2010 Salı

SAROS BALIK - CADDEBOSTAN


Sıra geldi bayram tatili boyunca yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz ve gördüğümüz yerleri yazmaya. Listenin başında da bayram tatili için İzmir’e gitmeden önceki Cumartesi akşamı uğradığımız Saros Balık geliyor.

Saros Caddebostan’da Mado’nun sokağına girdiğinizde sahilden hemen önce bulunuyor. Köşede, camla çevrili şirin bir balıkçı. İçerisi ferah ve sade, masalar özenle hazırlanmış, dikkatli bir müessese, bayan eli değmiş gibi duruyor.

Önden mezeler geliyor, dikkat çekici bir lezzet bulamıyoruz. Sahibi Egeli bir mekandan bizim memleketin otlarını, mezelerini beklerdim ama ne yazık ki yok. Hadi otları İstanbul’da bulmak zor tamam da bari fava olsaydı. Midye dolma konusuna gelince...hiç gelmeyelim. Hayatımda yediğim en kötü midye dolmaydı, neden böyle oldu a dost? Oysa ki kabuklular konusunda aşağıda belirttiğim üzere oldukça iyi bir mekan ama o akşam midye dolmada bir sorun vardı.

Geliyoruz ara sıcaklara; yani yemeden ölmeyceğiniz lezzetlere. Biz ara sıcaklardan kalamar tava, tereyağında karides ve ahtapot ızgara aldık. Hepsi güzeldi ancak tereyağında karides bu paragrafın yıldızı oldu. Saros, karidesleri taze olarak ve Ege Denizi’nden getirtiyormuş. Dondurulmuş hazır küçük karideslere tereyağını basıp ıstakoz parası istemiyorlar anlayacağınız. Saros’ta özel mavi yengeç ve ıstakoz da enfesmiş ancak o akşam yoktu. Bu durumda size tavsiyem burayı kabuklu lezzetler için tercih etmeniz yönünde.

Balık olarak dil şiş istedik. Ortalamanın üzerinde lezzet ve tazelikte. Yemeden ölmeyin diyemiyorum ama iyi bir dil şişti.

Yemeğin sonunda sufle geliyor; vasat. Olmasa da olur.

Salata, 1 meze, 3 ara sıcak, 1 porsiyon balık, sufle için 140 lira ödedik, içecek yok. İçki ile adambaşı 100 liradan aşağı kalkamazsınız, azıcık pahallı ama şehrin iyi deniz kabuklu merkezlerinden olmaya aday.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.