6 Aralık 2010 Pazartesi

BEEVESTEAK – ŞAŞKINBAKKAL


Cumartesi akşamı annemin tavsiyesi üzerine Şaşkınbakkal’da yeni açılan Beeves’e gittik. Annem 1 hafta önce gidip burada süt dana dallas denen süt dana pirzola yemiş anlata anlata bitiremiyordu.

Beeves sahilden Cadde’ye girmek için dönülen sokakta soldaki ilk binada yer alıyor, arabayı belediye otoparkına bıraktığınızda karşısı. Ailesi Kars’ta hayvan yetiştiriciliği yapan ve bu işi Gebze’ye taşıyıp büyüten Sidar Budak isimli girişimciye ait. Çalışma şekli, et saklama dolapları, kasap reyonu kendisinden önce açılan etçilerle aynı.

2 katlı mekanın alt katı biraz keşmekeş, masalar fazla yakın ve içeride pencereler açık olduğu için sigara içiliyor. Burayı beğenmeyip yukarıya çıktık ve doğru karar olduğunu gördük, fotoğrafta görüleceği üzere çok güzel yanan bir şömine, eskitilmiş mobilyalardan geniş masalar, rahat koltuklar yukarıda sizi bekliyor. Bir masa bulup
yerleşiyoruz.



Masaya hemen 3’lü set halinde zeytinyağı, zeytin ve yeşil zeytinden yapılma harika bir tabak geliyor. Zeytinyağları harika, kendi mezeleri basit ve lezzetli, ekmekleri poğaça kıvamında; Sarp yemek öncesi 2 dilim yuvarlıyor. Çok beğenip bir daha istiyoruz hemen geliyor.

Yemek olarak ben ve annem süt dana pirzola istiyoruz, eşim köfte istiyor Sarp da yesin diye. Süt dana pirzola et kalitesi olarak çok çok üst seviyede, şehrin en iyi etleri arasında demekte sakınca bulmuyorum. Pişirme olarak ben iyi pişmiş istiyorum iyi pişmiş geliyor, annem orta pişmiş istiyor orta geliyor, bazı restoranlar gibi sen nasıl istersen iste biz böyle pişiriyoruz ukalalığı sözkonusu değil. Pirzola o kadar lezzetli ki çok sevdiğim ve hemen istediğim hardal bile eklemyiroum bu lezzete, etin tadı ağzımda lokum gibi dağılıyor, mutluluk hormonu en üst seviyeye çıkıyor. Eşim köfteyi de çok beğeniyor, et kadar sıradışı değilse de çok lezzetli. Sarp 2 tane de köfteden yuvarlıyor.



Yemeğin üzerine tatlı söylüyoruz, katmer tavsiye ediliyor. Katmer de enfes, çok iyilerini yediğim için katmer şehrin en iyilerinden diyemem ama mutlaka deneyin yine de. Kaymağı azıcık eksik olsa da inceliği, fıstık miktarı ve sıcaklığı ile yemeğin üzerine çayla birlikte harika gidiyor.

Kahvelerimizi şömineye karşı içiyoruz, Sarp’ın altını değiştirmek istiyoruz uygun bir oda yok çok zorlanıyoruz. Mekan çocuklu aileler için biraz eksik, acil bir düzenleme yapmaları gerek, bir oyun odası ve bakım odası mutlaka olmalı.

Fiyatlar benzer et lokantaları gibi yüksek ama bu et için pahallı değil. Adambaşı 60 lira civarı ödeyeceksiniz, tabi hatırlatmak isterim en küçük dana et porsiyonu 350 gram, 600 grama kadar çıkıyor yani fiyatları 45 lira civarı olan etler aslında 2 kişilik gibi. Bir de 3 kişilik karışık tabağı var ki 90 lira.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

30 Kasım 2010 Salı

TARİHİ SULTANAHMET KÖFTECİSİ SELİM USTA


Cumartesi günü Kapalıçarşı’ya gidelim dedik, dönüşte de köfteciye uğramamak olmazdı. Başlığa nerede olduğunu yazma gereği duymadım zira bu meşhur köfteci ismiyle mesemma Sultanahmet meydanında. Elbette ki aynı yol üzerinde 3-4 adet gerçek, en hakiki, en tarihi olduğunu belirten mekanlar var ve belki de hepsi doğru söylüyordur ama yıllardır benim en çok beğendiğim Selim Ustadır.

1920 yılında kurulan müessese o günden bugüne TEZÇAKIN ailesi tarafından işletiliyor, 1964 yılından beri de şimdiki yerinde hizmet veriyor. 3 katlı ve ferah bir binada oldukça sıcak bir ortamda hizmet veriyorlar ve kaliteleri yıllardır değişmiyor.

Menüleri oldukça sade ve güzel. Ben her gittiğimde doğrudan köfte, piyaz ve helva istiyorum. Köfte dışında kuzu şiş de alternatif ama ben hiç denemedim, bunun dışında da bir seçenek yok, zaten köfte o kadar lezzetli ki gerek de yok. Keşke her köfteci bu kadar lezzetli yapıp sade bir menüye sahip olsa.

Köftesi sadece et, soğan, ekmek ve tuzdan yaplıyormuş. Keserken nerdeyse et gibi kesiyorsunuz ve lezzeti anlatılmaz güzel. Porsiyonu oldukça doyurucu ama yine de 1,5 porsiyon tavsiye ederim. Yanına verdikleri sos ise tarifi buraya ait bir lezzet. Bu kadar basit yiyecekleri bu kadar lezzetli yapmak sanırım en zor iş. Köftenin yanında verdikleri turşu tek başına yazı konusu olur, yazarken bile ağzım sulandı.

Yemeğin üzerine mekanın meşhur irmik helvasını denemenizi tavsiye ederim. Hemen belirteyim helva hakkı verilerek yapılıyor yani oldukça yağlı ve şekerli ama köftenin üzerine çok iyi gidiyor, iki kişi bir porsiyonu paylaşırsanız tam karar.

Fiyatlara gelince; köfte 10 lira, tatlı 5 lira, piyaz 5 lira, pilav 5 lira yani adambaşı 20 – 25 liraya şehrin en meşhur köftesini yiyebilirsiniz. Ya da alternatif olarak 5 lira gibi komik bir rakama yarım ekmek köfte alıp meydanı dolaşa dolaşa da bu zevki tadabilirsiniz.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

24 Kasım 2010 Çarşamba

FLORYALI - GÜZELBAHÇE

Bayramın ikinci günü sanki ilk gün 2 tencere kavurma yememişcesine kendin pişir kendin ye için Güzelbahçe’ye yol aldık. İzmirliler bilir İzmir’de en meşhur kendin pişirciler Güzelbahçe sahilde yan yana yer alır.

Biz senelerdir hep aynı yere giderdik fakat bu sefer babam yeni bir yer açılmış ve çok tutmuş oraya gidelim dedi. Floryalı ve etleriyle tanışmam bu vesile ile oldu.
Floryalı çok büyük ve ferah bir mekan, ortada kocaman bir şömine, ahşap masalar ve yanınızda etinizi pişireceğiniz ocaklar bulunuyor. En arkada ise fotoğrafta görüleceği üzere dev bir camekanda etler sergileniyor.



Biz et olarak köfte, sucuk, et beyti, pirzola ve adana şiş istedik. Bunlardan yemeden ölmeyeceğiniz ve gittiğinizde mutlaka yemeniz gereken lezzet ise kendi imalatları olan sucuktur. Bu kadar lezzetli sucuğu Tire’ye gittiğimizden beri yememiştim. Tire’de ayrı bir yazı konusu ya neyse.



Floryalı’da adana şiş hariç herşey çok lezzetliydi, adana yavandı, baharatı ve acısı eksikti. Ancak mekanın et kalitesi gerçekten çok yüksek.

4 kişi alkolsüz 200 liraya yakın bir hesap geldi. Hatorlatmak isterim ki oldukça çok yedik , dolayısıyla ucuz olmasa da makul bir fiyat politikası var.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

MERCAN BALIK - İNCİRALTI



Ne zaman artık İzmir’deki balıkçıları yazmayacağım desem babam beni yeni bir balıkçıya götürüyor ve ben kendimi yine bir İzmir balıkçısını yazarken buluyorum. İşte bayram tatilinin başladığı Pazar günü, tam da sadece bir gün önce Saros’ta karidese ve kalamara doymuşken İzmir’de , İnciraltı’nda yeni bir balıkçıya gittik.

Mercan İnciraltı sahilde, Özdilek’in hemen çaprazında yer alıyor. İçerisinde balık lokantası, taverna, düğün salonları, cafe yer alıyor. Balık lokantası bizim bugünkü konumuz.

İçerisi bir balıkçı için oldukça şık, duvarlarda okyanıs balıklarının süslediği ve Sarp’ın bayıldığı akvaryumlar var. Balık tezgahı ana kapıda sizi karşılıyor; biz İzmir klasiği olarak yok yok. Lağos, sinarit, barbun, deniz çipura, deniz levrek, kalkan, lüfer, fangiri, dil şiş hatırladıklarım, eksik saymış olabilirim. Biz kilosuna 80 lira yazılan 1.5 kiloluk bir lağos seçiyoruz.

Meze tepsisinde de yok yok, oh be memlekete hoşgeldik. Cibes, turpotu, fava, köz patlıcan, haydari alıyoruz, tepside yaklaşık 40 çeşit meze olduğunu hatırlatmak isterim. Özellikle otlar çok taze ve olması gerektiği gibi diri bırakılmış. Üzerine de sızma zeytinyağını geçirince tadından yenmiyor. Giden mutlaka denesin.

Ardından yemeden ölmeyeceğiniz ara sıcaklar kısmı başlıyor. Önce kalamar geliyor , taze ve çok güzel, tarator sos enfes. Derken ahtapot ızgara geliyor ki işte orada iş bitiyor, lokum gibi pişmiş kocaman bir ahtapot ızgara üzerinde de acılı sos, yemeden ölme vatandaş. İzmirliler de Bodrumlular kadar iyi ahtapot ızgara yapmaya başlamış anlaşılan.

Ardından balık geliyor ki enfes pişmiş, hangisine yetişeceğimizi bilemiyoruz. Sarp lağosa bayılıyor, suyu kaçan balığı yemez kendisi ama bunu beğeniyor. 1.5 kiloluk balığı suyunu kaçırmadan pişiren ustayı bizzat tebrik ediyoruz, bu kadar da gurman bir insanım.

Tatlı yesek mi yemesek mi diye düşünürken babam kabak tatlısı, ayva tatlısı ve incir tatlısından tadımlık getirin diyor. Tadımlık olarak birer porsiyon geliyor. Çoktu azdı derken lokma kalmamacasına bitiriyoruz, özellikle ayva tatlısı enfes.

Yenen bu yemeğe adambaşı 60 – 65 lira düşüyor. İçki yok, içerseniz fiyat artacak. İzmir için çok ucuz değil ama tam kararında bir fiyat zira burası İzmir’in en lüks balıkçıları ile yarışabilecek kalitede, servis çok iyi, mekan bir misafirinizi gönül rahatlığı ile götürebilecğiniz şıklıkta.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

23 Kasım 2010 Salı

SAROS BALIK - CADDEBOSTAN


Sıra geldi bayram tatili boyunca yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz ve gördüğümüz yerleri yazmaya. Listenin başında da bayram tatili için İzmir’e gitmeden önceki Cumartesi akşamı uğradığımız Saros Balık geliyor.

Saros Caddebostan’da Mado’nun sokağına girdiğinizde sahilden hemen önce bulunuyor. Köşede, camla çevrili şirin bir balıkçı. İçerisi ferah ve sade, masalar özenle hazırlanmış, dikkatli bir müessese, bayan eli değmiş gibi duruyor.

Önden mezeler geliyor, dikkat çekici bir lezzet bulamıyoruz. Sahibi Egeli bir mekandan bizim memleketin otlarını, mezelerini beklerdim ama ne yazık ki yok. Hadi otları İstanbul’da bulmak zor tamam da bari fava olsaydı. Midye dolma konusuna gelince...hiç gelmeyelim. Hayatımda yediğim en kötü midye dolmaydı, neden böyle oldu a dost? Oysa ki kabuklular konusunda aşağıda belirttiğim üzere oldukça iyi bir mekan ama o akşam midye dolmada bir sorun vardı.

Geliyoruz ara sıcaklara; yani yemeden ölmeyceğiniz lezzetlere. Biz ara sıcaklardan kalamar tava, tereyağında karides ve ahtapot ızgara aldık. Hepsi güzeldi ancak tereyağında karides bu paragrafın yıldızı oldu. Saros, karidesleri taze olarak ve Ege Denizi’nden getirtiyormuş. Dondurulmuş hazır küçük karideslere tereyağını basıp ıstakoz parası istemiyorlar anlayacağınız. Saros’ta özel mavi yengeç ve ıstakoz da enfesmiş ancak o akşam yoktu. Bu durumda size tavsiyem burayı kabuklu lezzetler için tercih etmeniz yönünde.

Balık olarak dil şiş istedik. Ortalamanın üzerinde lezzet ve tazelikte. Yemeden ölmeyin diyemiyorum ama iyi bir dil şişti.

Yemeğin sonunda sufle geliyor; vasat. Olmasa da olur.

Salata, 1 meze, 3 ara sıcak, 1 porsiyon balık, sufle için 140 lira ödedik, içecek yok. İçki ile adambaşı 100 liradan aşağı kalkamazsınız, azıcık pahallı ama şehrin iyi deniz kabuklu merkezlerinden olmaya aday.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

22 Ekim 2010 Cuma

BAMBİ CAFE - TAKSİM

Geldik çok uzun süredir yazmayı planladığım bir İstanbul efsanesine : Bambi. İstiklal’e yolu düşen hemen herkesin ömründe bir defa dahi olsa durup bir soluklandığı, birşeyler yediği ya da içtiği lezzet mabedi. Bankada çalıştığım ve Bakorköy’de oturduğum gençlik günlerimde mesai çıkışı buradan bir hamburger çakar dolmuşa öyle giderdim, benim için fazla mesaiye katlanma sebebiydi bu mekan.

Bambi’yi bilmeyen dostlara yemeden ölmemeleri gereken lezzetlerini sıralamak güç zira çeşit çok. Islak hamburger ile başlayalım diyecektim ama bu konuda Kızılkayalar bence daha iyi o sebeple onu listeden çıkarıyorum ve kaşarlı döner dürüm ile açılışı yapıyorum. Bambi’ye has bir kokusu ve tadı olan bu dürümü ömrünüzde bir kere dahi olsa mutlaka deneyin. Biliyorum taze kaşarı nereye koysan tadı kaşara döner diyeceksiniz ama öyle değil, bir deneyin.



Kaşarlı döner sarmadıysa kaşarlı kokoreç var hemen devreye girebilecek. Kaşar eser miktarda konuluyor ama ilginç ve lezzetli bir tad yaratıyor, açık ayranla tadından yinmiyor.

Tost isteyene dilli kaşarlı ya da kavurmalı kaşarlı tostu tavsiye ediyorum. Özellikle kavurmalı bence mthiş bir lezzettir, dilliye karşı hep biraz mesafeli durmuşumdur ama hastası çok yine de deneyin.

Şu anda yazıyı daha fazla uzatamıyorum zira ağzımın suları akmak üzere, çok şükür ki Bambi bana artık çok uzak ve ben ayda yılda bir önünden geçebiliyorum.

Bambi de fiyatlar büfe fiyatları, dürüm 6 lira, ısrar ederseniz ıslak hamburger 2 lira, tostlar 4-5 lira. Adı cafe ama tiki cafeler gibi bir hamburgere yarım kilo bonfile parası istemiyorlar.

Afiyet olsun, giderken haber verin.

EAT RESPONSIBLY

18 Ekim 2010 Pazartesi

CİBALİ BALIKÇISI - BALAT

Cuma gecesi daha önce Savoy Balık’ta kafaları çektiğimiz ekiple Cibali Balıkçısı’na gittik , öncelikle altını çizmek isterim Cibalikapı değil Cibali Balıkçısı. Bir gün önce son dönemlerin trendi olan bir fırsat sitesinden fiks menü satın alıp Balat’ın yolunu tuttuk.


Burası 3 katlı çok şirin ahşap bir mekan, önü açık ve Haliç’e bakıyor gerçi ağaçlardan dolayı manzara kesintili ama yine de güzel. En üst kat kapalı ancak cam sistemini komple açılabilir yapmışlar bu nedenle sigara içiliyor, sigaraya karşı hassas olanlara 2.katı tavsiye ederim zira belli saatten sonra boğulursunuz.

Masaya oturur oturmaz garson soğuk tepsisiyle geliyor, biz fiks anlaştık, yazanları alacağız diyoruz. Garson gayet kibar bir şekilde anlaşma önemli değil burada her misafirimize aynı hizmeti veririz ne isterseniz sipariş verin ekstra yazılmaz diyor. İçtenliği ve küçük hesap yapmaması ile bizi etkilemeyi başarıyor.

Soğuklar konusunda Cibali Balıkçısı üstün bir performans gösteriyor. Ama lakerdası için ayrı bir dikkat çekmek zorundayım. Pamuk gibi lakerdayı gittiğinizde yemeden dönmeyin. Fava , haydari ve soğuk uskumru da çok ama çok iyiydi. Kavun ve peynir de gelince sofra harika oldu. Ahtapot salata sınıfı zar zor geçse de o kadar olur.
Ara sıcak olarak gelen kalamar vasat ama yanındaki tarator harika, soğuk meze olarak istenebilirmiş. Ekmeğe süre süre yerken yakalanıyorum.

Bu arada fasıl başlıyor; 3 kişilik bir ekip keman, kanun ve darbuka eşliğinde Cuma gecesini şenlendiriyor. Rakılar açılıyor, harika mezeler ve neşeli müzik eşliğinde haftanın yorgunluğu yavaş yavaş gidiyor.

Balık olarak palamut seçtik, balıklar tazeydi ama pişerken kurumuştu. Gerçi bu ekiple nereye gitsek balıktan önce doyduğumuz için balığın hakkını veremiyoruz.

Cibali Balıkçısı bir kez dahi olsa mutlaka denenmesi gereken bir mekan; en azından rakı sofrası kurmayı ve rakı servisi yapmayı bilen insanlar. Biz sınırsız içkili fiks menü için 50 lira ödedik ama fırsat kuponu almıştık, gerçek fiyat daha pahallı olabilir.

Aifyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

14 Ekim 2010 Perşembe

KALA CAFE - TİFLİS

Gürcistan’daki son gecemizde Tiflis’in meşhur Rustaveli Caddesi’ne yakın bir mekan olan Kala Cafe’ye gittik. Burayı yemeklerinden dolayı değil ama ambiyansından dolayı yazma gereği hissediyorum. İyiden iyiye gezme tozma blogu olmaya başladığımızın resmidir.

Rustaveli Caddesi , sonu özgürlük meydanına çıkan ve Tiflis’in en in mekanlarının yer aldığı uzun bir cadde; İstanbul’ın Bağdat Caddesi diyebiliriz ama demeyebiliriz de zira onun kadar hareketli değil ve Gürcüler’in tüm ekonomik zorluklara rağmen bizden daha fazla sanat düşkünü olduklarının altını çizmek gerek. Opera binası tıklım tıklım, caddeleri heykeller süslüyor, insanlar geceleri canlı müzik dinlemeyi ya da bir sanat etkinliğine katılmayı tercih ediyor. Biz de son gecemizde Gürcü arkadaşlarımızın bizi yönlendirmesi ile Kala isimli mekanda soluğu aldık.



Kala’da her yerde olduğu gibi ortaya peynir tabağı, birkaç meze ve salatalar söyledik, enfes şaraplarla yemeğe başladık. Burada fajita, hamburger ya da pizza gibi yemekleri de bulmak mümkün. Ancak biz yine haçapuri söyledik ki tadına iyice varıp doyalım. Buradaki haçapuri açıkçası önceki günkü kadar iyi değildi ama yine de idare ettik.



Tiflis’e gidenlere burayı önerme sebebim ise mekandaki canlı müzik ziyafeti.
Gürcistan fakir bir ülke olmasına rağmen sanata karşı büyük bir ilgi var demiştik ya işte bu mekan da her gece canlı müzik yapıyor ve yemeğiniz ile içkinizi bu güzel müzikle beraber çok sıcak bir ambiyansta alıyorsunuz. Fotoğraftaki amca vurmalı çalgılarda virtüözdür, tipine bakmayın, solist ise gerçekten çok iyiydi.

Bu seferlik yemek içmek değil gezmek görmek ve sanat için bir yazı oldu, yeme içmeye haftaya devam.


Aifyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

TSISKVILI - TİFLİS


Geçtiğimiz hafta 3 günlüğüne Gürcistan’a gittik. Burada gördüğüm misafirperverlik ve içtiğim şaraplar benim için unutulmazdı, Türk insanına bu kadar sıcaklık gösteren başka bir yer daha önce görmemiştim. İşte Gürcistan seyahatinde gittiğimiz yerlerin en iyisi değirmen anlamına gelen Tsiskvili. Daha çok yere gittik ama genel olarak yenen yemekler aynıydı ve en iyi örnekler buradaydı.

İçerisi Türkiye’de pek alışık olmadığımız tarzda, rustik doğru kelime sanırım, döşenmiş ve tamamen ahşap yer ve tavan aksamları ambiyansı tamamlıyor. Zaten sürekli içmeye hazır Tiflis günlerinde her an “Hancıııı bize şaraaap kurta da eeet” diye bağırasınız geliyor.

Tsiskvili’de ortada bizdeki ocakbaşılar gibi bir ocak yanıyor ve burada etler pişiriliyor. Tavuk , balık, kuzu, dana ve domuz etlerinin her çeşidi var. Gürcü kardeşlerimizde yeme içme oldukça kuvvetli , 3 günlük gezide aldığım 3 kilodan çıkan sonuç budur.

Sofraya her zaman önce mezeler geliyor. Çeşit çeşit peynir, salata ve ara sıcak olarak haçapuri. Haçapuri, ki yazılışı böyle değildir muhtemelen, Karadeniz pidesi benzeri peynirli yumurtalı ve bol tereyağlı bir pide ki yemelere doyamazsınız. Bu yemeğin aynısı Türkiye'deki Gürcüler tarafından da yapılıyormuş, yemek kısmet olmadı.



Bir de Gürcü mantısı diyebileceğimiz Khinkali var ki yemeden ölmeyin. Bunun da aynısı aynı isimle, yani hinkali olarak Türkiye'deki Gürcüler tarafından yapılıyormuş. Mantıdan oldukça büyük ve içerisinde inanılmaz lezzetli ve sulu bir kıyma var, önce suyunu içip ardında hamurla kıymayı mideye indiriyorsunuz. Yazarken Gürcistan'ı özledim o derecede.



Ardından ortaya yanarlı dönerli bir ocak geliyor, üzerinde domuz sosisleri ve domuz etleriyle döşeli, önce Müslümanlar olarak yememe eğilimideydik sonra Tanrım affet diyerek tadına baktık, çok methedip iyice günaha girmenin anlamı yok, isteyen denesin.

Ardından başta anlattığım karışık ızgara paketi geliyor. Burada sadece kuzuyu denedim, et çok güzel ama bizim kebaplar gibi birşey değil, daha yalın bir lezzet.
Bütün bunların yanında ise baş aktör muhteşem Gürcü şarapları. Dönerken yanımızda da şişe şişe getirdik. Türkiye’de 25-30 lira verip içtiğimiz şaraplardan çok daha iyisini 12 Lari yani yaklaşık 10 liraya alıyorsunuz.

Gürcistan bizden vize istemiyor hatta Batum için pasaport bile istemiyor. Havaalanında saçma sapan hareketlerle karşılaşmıyorsunuz , Tiflis birkaç günlüğüne gezilesi biryer. Henüz herşeyin çok başındalar ama olsun güleryüzleri yeter.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

12 Ekim 2010 Salı

ŞEKERCİ CAFER EROL - KADIKÖY


Daha önce Kadıköy’e sık sık uğrayacağımızı belirtmiştim. İşte Kadıköy’e balık almak için her indiğimde balık sonrası yemek için helva almak üzere mutlaka uğradığım tatlıcım Şekerci Cafer Erol. Şekerci Cafer Erol Kadıköy çarşısında Beyaz Fırın’ın hemen yanında. 1807 yılından beri şekercilik yapan aile 1945 yılından beri şu andaki yerinde tatlı severlerin hizmetinde.

Dükkandan içeriye girdiğinizde sizi çok büyük bir banko ve bu bankonun üzerinde 20-30çeşit akide şekeri kavanozu bekliyor. Banko girişten itibaren şerbetli tatlılar , çikolatalar , drajeler ve lokumlar sırasıyla sıralanıyor , üzerlerinde de bahsettiğim akideler.

Burada bana göre yemeden ölmemeniz gereken o kadar çok lezzet var ki yazıyı neresinden toparlayacağım ve en kısa sürede nasıl Cafer Erol’a koşabilirim bilmiyorum.

Öncelikle eşim gibi akide şekeri sevenlere çeşit çeşit akide şekerlerinden karışık bir paket yaptırmalarını öneriyorum. Naneli , fındıklı , bergamotlu gibi tadına doyamayacağınız çeşitlerin yer aldığı karışık bir paket mutlaka alın.



Hemen yan bankoya baktınız mı? Bakın bakın. Osmanlı tulumba tatlısı , Fatih sarması , kaymaklı ekmek kadayıfı , antep fıstıklı tulumba tatlısı , şekerpare , şambali ve uzayan bir şerbetli tatlılar listesi. Ben kaymaklı ekmek kadayıfını yedim enfesti , kaymak günlük , tulumbasından denedim kıtır kıtır bir lezzet bombası. Kalanlarını merak eden aynı güne denk getirmeden hepsini denesin.



Sıra geldi en arka tarafta bulunan gizli cennete ; helvalar. Şekerci Cafer Erol’un garip bir huyu var , en iyi helvasını bankodan göremiyorsunuz. Bilen bilir hesabı sadece isteyene verilen antep fıstıklı beton helvası balık sonrası için mükemmel bir final. Ama dediğim gibi ısrarla isteyeceksiniz.



Elimde balığım , rokam , kırmızı soğanım , Gözde’den aldığım beyaz peynirim ki o da ayrı bir yazı konusu olacak , kavunum , son olarak da Cafer Erol’dan aldığım helvayla evin yolunu tutuyorum , akşama balık var.


Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY.

17 Eylül 2010 Cuma

MABEYİN - ALTUNİZADE


Çarşamba akşamı iş yemeği için uzun süredir adını duyduğum ancak gitmeye fırsat bulamadığım Mabeyin’i tanıma fırsatı buldum. Sofradan kalkarken yürüyemediğim ve nefes alamadığım için yazıyı ancak haftasonunda yazabiliyorum. Neredeyse herşeyden tattığım için okuyana gittiğinde ne yesin ne yemesin tavsiyesi verebileceğim.
Mabeyin , Altunizade Kısıklı’da eskiden mandıra olarak kullanılan ve bugün restore edilerek kuulanılan bir köşkte hizmet veriyor. Bahçesi biraz ufak , etrafı da duvar ama içerisi çok şık. Yazdan ziyade kışın tavsiye ederim.

Oturduğumuzda bizi sofrada mezeler , turşular ve uche - högh misali tereyağı – tulum peyniri klasik ikilisi başlangıç olarak bekliyordu. Turşular ne yazık ki büyük hayal kırıklığı , sanırım alelade hazır bir turşuydu. Mezelerde de ne yazık ki enteresan bir lezzet bulamadık. Çiğ köfte ise oldukça güzeldi , sevenlere mutlaka öneriyorum.

Ara sıcak olarak içli köfte ve lahmacun geldi. İçli köfte biraz kalın olmakla beraber içi çok güzeldi ancak lahmacun tam benim istediğim gibi Antep usulü ve bol malzemeliydi. Giden mutlaka 1 adet lahmacun atsın önden. Bir de humus geldi ki özünde hiç sevmediğim bu yemeği Mabeyin’de çok beğendim , demek ki cevizle ve doğru olarak hazırlandığında lezzetli olabiliyormuş.



Sıcak olarak kuzu şiş , tavuk şiş , urfa ve fıstıklı kebap geldi. Urfa ve fıstıklı kebap hakikaten çok iyiydi , şişler ise sınıfı geçemedi , özellikle tavuk tavsiye etmiyorum. Zaten kebapçıda tavuk olayını hep saçma bulmuşumdur. Gitmeyi düşünenlere tavsiyem ortaya bir çiğ köfte , ardından bir lahmacun , kebap olarak ise fıstıklı kebaptır.

Gelelim yemeden ölme diyeceğim esas lezzete. İyi bir yemek sonrası tatlı tavsiye etmeyen ben bu kez yemek yemeseniz bile yemeniz gereken tatlıları önereceğim. Gerçekten çok lezzetli hamur tatlılarını ard arda verdiler ; fıstıklı baklava , mabeyin , burma kadayıf. Hepsi enfesti ama klasik baklava en muhteşemiydi. Buraya yemeğe gitmeyecek olanlar yolları buraya düşerse mutlaka mekanın girişindeki dükkanda satılan baklavalardan bir kez alsın.

Mabeyin bir kebapçı için oldukça pahallı bir yer. Biz 30 kişilik grup ile gittik ve oldukça az alkollü bir akşam yemeği için kişibaşı 70 lira + kdv ödedik . Sanırım az kişi gidildiğinde 100 lirayı bile geçebilir bu rakam. Baklavanın kilosu ise 32 lira, oldukça pahallı ama yemeğin kararını size bırakırken baklavaya kesinlikle değer diyorum.

Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY.

13 Eylül 2010 Pazartesi

DEĞİRMEN - KUŞADASI


Geldik tatilin en güzel günlerinden birini geçirdiğimiz Değirmen’e ... Yıllardır buranın adını duyup duyup neden gitmemişim bilmiyorum zira çok şey kaçırmışım.

Değirmen Kuşadası Davutlar yolu üzerinde adeta saklı bir vaha. Kaç dönüm olduğunu tahmin edemediğim bir gastronomi merkezi. Restoran , çay bahçesi , cafe ve organik ürün satışı yapılan dükkanı mevcut ve her mekan büyük bir özenle işletiliyor.



Biz deniz dönüşü uykudan bayılan Sarp’ı da yanımıza alarak gittik Değirmen’e. İlk önce restorana girdik. Sarp’ın uyuduğunu görünce beşik getirdiler. Ömrümde beşiği olan restoran ilk defa gördüm , Sarp 1 saat boyunca mışıl uyudu rüzgar alan mekanda.



Restoran taştan yapılmış bir bina. Yazın yeri tamamen ağaçtan bir verandada serin rüzgar eşliğinde yemek yeniyor. Kışın ise içi antika eşyalar ile dolu büyük bir şöminesi bulunan dağ evini andıran iç mekanda yeniyor.



Menü çok zengin , saymaya sayfa yetmez. Biz yaz kızartması, çoban salata , tandırda kuzu kol ve tandırda tavuk ile iç pilav söyledik ; yanına da yanık süzme yoğurttan harika bir ayran. Zeytinyağları kendi üretimleri ve organik , enfes lezzette. Tandırda pişen gerek kuzu gerekse tavuk nar gibi pişmiş , lime lime dağılıyor ; tadı hala damağımda. Kuzu ve tavuk kendi çiftliklerinden özel besi , lezzetin bir sebebi de bu.

Yaz kızartmasının tüm sebzeleri kendi çiftliklerinde yetişen organik sebzeler , tahmin edileceği üzere üzerinde yoğurtla yemeğe doyamazsınız. Ekmekleri de kendi üretimleri ve yemek öncesi zeytinyağına bana bana 1 ekmek yedik. Tatlı olarak künefe tercihinde bulunduk ; güzeldi ama illa yemeniz gerek diye ısrar etmiyorum , tandırın tadını damağınızda bırakabilirsiniz.

1 saat sonra Sarp uyanınca onun için de ızgara köfte söyledik , çocuklar için çok güzel ve doyurucu bir tabak hazırlamışlar. Sarp köfteye de patates kızartmasına da bayıldı.

Ardından organik dükkana indik. Kendilerine ait olan Yerlim marka organik ürünler ile kendi çiftliklerinde yetiştirdikleri taze sebze ve meyveleri burada satıyorlar. Bunun dışında kendi değirmenlerinde öğüttükleri undan yaptıkları harika ekmekler de burada satışta. Gittiğinizde ekmek almadan dönmeyin sakın.

Değirmen’deki en ilginç süprizlerden biri de içerdeki hayvanat bahçesi. Sarp burada sevinçten çılgına döndü. Kuşlar , koyunlar , inekler , keçiler ve tavşanlar ile Ali Baba’nın çiflitğine benziyor. Az ileride de at çiftliği var. Yetişkinler için at maneji , küçükler için ise midilliler var. Kısacası harika saatler geçirebileceğiniz bir eğlence merkezi aynı zamanda.



Yemeklerin fiyatlarına gelince ; bence kalitesine göre çok makul. 2 kişinin doyacağı büyüklükte gelen kuzu kol tandır 20 tl , yarım tavuk tandır 14 tl , mezeler 6 – 10 tl , salatalar 5 – 10 tl. Adambaşı 30 lira verip çatlayana kadar yersiniz. Alkol de mevcut , akşam gidip alkol alırsanız fiyat artar.

Kuşadası’na gittiğinizde sakın ola uğramadan geçmeyin. Etini mutlaka tadın , ekmeğinden alın , kızartmasına dalın , zeytinyağına ekmek banın ve pilavına kaşık çalın. Mümkünse uzun zaman ayırın ki bu yediklerinizi sindirecek vakit kalsın.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

BEĞENDİK ABİ - URLA


Bayram tatilini yıllık izinle birleştirip Urladaki yazlığımıza gittik. Tatil biraz uzun olunca Çeşme’den farklı yerlere gitme şansı da yakaladık. Rotamızın içinde Urla’nın merkezindeki Malgaca Çarşısı da kısa süreliğine yer aldı , bu arada Beğendik Abi isimli enfes bir esnaf lokantası keşfettik.

Beğendik Abi benim gibi Ege yemeklerine düşkün bir adam için adeta bir cennet. Her türlü Ege yemeklerini , otlarını ve bunlar dışında beğendi gibi elbasan gibi geleneksel yemekleri yapıyorlar.

Mutfağın başında Handan Hanım bulunuyor. Kendisine aile fertleri yardımcı oluyor. Çok sempatik , konuşkan ve güleryüzlü bir aile. Yemeğe başlamadan sıcak bir karşılama ile artı puanları topluyorlar. Gözünü sevdiğim memleketim ...

Ben gittiğimde çalkama isimli ot kavurmasını yedim , gittiğinizde başka yemek bile yeseniz mutlaka isteyin. Mevsimin taze otu ne ise , ısırgan – arapsaçı – turpotu , karıştırarak kavuruyorlar ki enfes bir lezzet. Hem de çok hafif. Bir de yaprak sarmaları var ki küçük parmaktan küçük o derecede.



Bunun dışında özel sipariş ile hazırlanan Urla güveci yapılıyormuş ki yiyenler öve öve bitirememiş. Ben yemedim o nedenle yiyenlerin yalancısıyım. Yolunuz düşerse akşam için sipariş edebilirsiniz.

Tatlılarda da iddialı Handan Hanım. Biz rahmetli babaannemin spesiyali olan Girit Böreği’ni denedik , babaanneminkine yaklaşmasa da enfesti. Çok ince baklavalık hamurun arasına tatlı lor döşeniyor ve üzerine şerbeti dökülüyor. Oldukça hafif ve çok lezzetli bir tatlı. Bizim tarife göre içinde daha da hafif olsun diye nane oluyormuş.

Urla’ya yolu düşenlere mutlaka ama mutlaka öneriyorum. Malgaca Çarşısı içerisinde kime sorsanız gösterir bir yerde bulunuyor. Fiyatlar çok ama çok makul. Adambaşı ortalama 15 liraya tatlınızla beraber yemeğinizi yersiniz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY .

19 Ağustos 2010 Perşembe

RİGEL BALIK ÇENGELKÖY

Dün akşam iş yemeği için Çengelköy'deki Rigeldeydik. Burası 7 - 8 yıl kadar önce alkolsüz ve çok uygun fiyatlı , salaş bir balıkçıydı. Eşimle buraya sık sık gelir balık yerdik. Geçen zaman içinde el değiştirdi ve etrafındaki lüks balıkçılara kafa tutan bir yer haline geldi.

Yemeklerden önce soğuk meze olarak eşsiz bir manzarayı size garantiliyor Rigel. Fotoğraflar çıkar çıkmaz eklemiş olacağım. Dolayısıyla yemeğin keyifsiz geçme ihtimali kalmıyor.



Soğuk meze olarak deniz börülce , köz patlıcan , kırmız biber ve kavun - peynir geldi. Açıkçası hiçbiri için müthiş terimini kullanamayacağım. Kötü değillerse de vasatı aşmıyorlar. Salata da ona keza gerek sosu gerekse içeriği ile insanın iştahını açan bir lezzet değil.

Rigel'e gidecek olursanız yemeniz gereken lezzeti açıklıyorum : Ahtapot Izgara. Bodrum'da yediğim ahtapot ızgaradan sonra yediğim en lezzetli ve yumuşak ahtapot dün gecekiydi. Sosu tam kıvamında , pişmesi tam olması gerektiği gibi olan enfes bir ahtapot ziyafeti çektim.

Ardından deniz levreği geldi. Çok güzeldi. İş yemeklerinde balık ayıklanıp gelmese daha memnun olacağım , şöyle 10 parmak balığa girişsem , en son 3 kiloluk levreğin kafasına dalıp kedileri küstürürcesine yesem balığımı daha iyi olacak ama yine de deniz levreği hakiki deniz levreğiydi ve çok lezzetliydi.

Tatlı olarak birşey istemememize rağmen kağıt helva arası dondurma geldi ve sıcak akşam için çok güzel oldu.

Rigel'in fiyatlarını bilemiyorum ama sanırım adambaşı 100'den aşağı kalkmak zordur. Daha fazla ise değmez , daha ucuz ise çok iyi demek zorundayım , bu kez net rakam veremiyorum.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY .

5 Ağustos 2010 Perşembe

SAVOY BALIK CİHANGİR

Cuma gecesi 3 eski dost kafaları çekmeye karar verdik. 3 kişilik grupta 2 adet boğa burcu bulununca yere karar vermemiz zor oldu. Kesin kararımız rakı ve balık yapmak istediğimizdi ve daha önce belirttiğim üzere balık yedik diye dükkan kirasının yarısını vermek istemiyorduk.

Cihangir’de oturan arkadaşım yeri kötü kendisi çok iyi olan bir yer var ister misiniz diye sordu , maksat muhabbet zaten kafaları çekmeye gidiyoruz dedik ve Savoy’un yolunu tuttuk.

Savoy Cihangir’de Savoy Pastanesi ile karşılıklı bir balıkçı. Tam önünde kocaman bir otopark var , otopark sebebiyle bulmak ve görmek de çok zor zaten. Birbirine çok yakın masalardan birine oturduğunuzda göreceğiniz manzara bu otopark ve önündeki cadde ama zaten Cihangir’de yüksek katlardan Haliç’e bakan bir mekanda değilseniz farklı bir manzara bulmak zor.

Biz de Cuma akşamı dışarıya bakan bir masaya yerleşip soğuk meze tepsisini beklemeye başladık. Geleni meze tepsisinden uskumru turşusu , köz patlıcan , cibes , haydari , ahtapot salatası , fava , beyaz peynir ve kavun söyledik ; tabi tüm bunların sebebi olarak da 1 büyük Tekirdağ .

Beyaz peynir harikaydı , genelde dikakt edilmiyor ama rakı için en önemli mezedir ve Savoy en iyisini veriyor, tam yağlı ve lezzetli sert Ezine. Fava İzmirdekiler kadar iyi ve taze , haydari tam kıvamında , ahtapot çok lezzetli. Cibes kötüydü ama çok normal zira mevsimi değil , mevsiminde de denemek lazım.

Fakat tüm bunlardan farklı olarak uskumru turşusu tam bir lezzet patlaması , gidenler sakın kaçırmasın. Üstüne kalamar tava geliyor pamuk gibi , balıkla söylenmez dememe rağmen paçanga geliyor ki harika bir paçanga ; muhalefetime rağmen bayıla bayıla yedim.

Yemeği sıcak almadan sonlandırmaya karar verince meyveler geldi. Rakı balık yapmaya gidip balık yememek de bana ve arkadaşlarıma yakışır ancak. Son yudumlarımızı da meyvelerimizle ve büyük bir keyifle bitirip kahveleri söyledik. Kahvenin yanında el yapımı bir fındık likörü geliyor ki şefimiz Hikmet içerkenki halimizi görünce ikincileri ikram etti. Geceyi çakır keyif ve yediklerimizin tadı damağımızda olarak sonlandırdık.

Savoy’un fiyatları oldukça makul. 1 büyük Tekirdağ , çeşit çeşit meze , 2 çeşit ara sıcak ve meyve – gerçi bundan para almamışlar - 140 tl tuttu ki 60 lira rakıyı düştüğümüzde komik bir bakiye kalıyor tüm yenip içilenlere.

Cihangir’e uğradığınızda aklınızın bir köşesinde bulunsun.


Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY

22 Temmuz 2010 Perşembe

FATİH ÖZKİLİS KEBAP VE LAHMACUN

İzmir'den döndük ve İstanbul'un lezzet krallarına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Pazar günü hanımla beraber uzun süredir gitmediğimiz Özkilis'e gidip bir lahmacun ziyafeti çekelim dedik , Özkilis lahmacun konusunda İstanbul'un bana göre en iyisi.

Fatih'te Hırka-i Şerif Camii'ne döndüğünzde sokak arasında küçük bir dükkan. İçeride 5-6 masa , dışarıda 3 masa ile tam bir mahalle pide salonu burası. Geçtiğimiz sene Vedat Milör hem yazarak hem de televizyonda ziyaret ederek meşhur etti burayı , daha doğrusu zaten meşhurmuş da ününe ün kattı diyelim.

Özkilis'te yemeden ölme diyeceğim o kadar çok lezzet var ki hangi birini anlatsam. Ama ilk önce lahmacun çünkü o bir şaheser , sanat eseri. İki çeşit lahmacunu var ; soğanlı ve sarımsaklı. Ben sarımsaklıya bayılıyorum , ilk gidene ikisini de denemeyi tavsiye ediyorum. Bu kadar kıtır kıtır , böyle lezzetli bir lahmacunu yemediğinizden eminim. Zaten gittiğinizde göreceğiniz üzere bütün mahalle elinde lahmacunla dolaşıyor.




Lahmacundan önce içli köfte alabilirsiniz. İncecik , taptaze ve muhteşem lezzette. Lahmacun istemeyen ya da tek lahmacun atıp kebaplardan da tadacak olanlara ise Kilis tava ya da şişten tava öneriyorum. Tavalar oldukça yağlı bu sebeple yazın tavsiye etmem ama bir ara mutlaka deneyin.

Bir de yemeğin üzerine gelen bir künefe var ki ben ne anlatsam laf değil. Mersin'den gelen ve haftasonlarını benim gibi lezzet turları için Antep , Antakya ve Adana'da geçiren kardeşim bile Antakya'da yediklerim kadar güzel dedi.



Tüm bu muhteşem lezzetin yanında Özkilis fiyatları , son 1 yılda artmış olmakla beraber , hala çok makul . Lahmacun 2.5 lira , tavalar 13 lira , içli köfte 2 lira , künefe 5 lira ve kebaplar 8 - 14 lira arası.

Fatih'e yolunuz düşmese de düşürün , bayilerden tükenmeden alın.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

MİDYECİ SEYFİ USTA ALAÇATI

Midye dolma tıpkı kokoreç gibi benim İstanbul’da iyisini çok zor bulabildiğim bir besin. İzmir’de midye dolma içine sade pilav hazırlanarak ve midyesi bozulmadan hazırlanır. İstanbul’da ise midye dolma iç pilav ile ve çok fazla iç koyulduğu için midyeyi bozarak hazırlanıyor. Midyeden ziyade limonlu iç pilav yeniyor.

İzmir’de iyi midyeciler için ayrı bir liste yapmak gerek. Midyeci Seyfi Usta bunların sadece ilki ancak en iyiler arasında olduğu kesin. Alaçatı’da meydandaki çay bahçesinin önünde onu her akşam bulabilrisiniz.

Seyfi usta midyeyi tam benim istediğim gibi hazırlıyor. Minicik midyeleri seçiyor , içine midye etini hiç bozmadan içini koyuyor size de afiyetle mideye indirmek kalıyor. 30 kuruş , 40 kuruş ve 50 kuruşa satılan midyeleri bazen o kadar taze oluyor ki ılık ılık yeme şansınız oluyor.

Alaçatı’da Şişarka’da içerken ya da içtikten sonra kendisine uğramadan geceyi asla tamamlamam. Fakat burada blogun mottosu olan EAT RESPONSIBLY olayının altını önemle çizmek isterim zira hanımla son gittiğimizde 55 tane midye yedik bir nefeste , dikkatli olun bağımlılık yapar.


Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY.

18 Temmuz 2010 Pazar

ALAÇATI ŞİŞARKA

Alaçatıdayız , yediklerimizi eritmek için denizde geçen günün ardından Alaçatı'da keyifli bir akşam yemeğine hazırız. Alaçatı'nın ana caddesinde yan yana sıralanmış mekanların tümü çok keyifli fakat çoğu sizden oturduğunuzda kiraya ortak olmanızı bekliyor , bazıları da Alaçatı'da Ege mutfağı ile ilgisi olmayan menüler sunuyor. İşte Şişarka bu iki sorunu da gideren şirin bir Ege meyhanesi.

Caddenin , ya da sokağın diyelim , en kalabalık yerinde yer alan mekanın ister bahçesinde sokağı seyrederek oturursunuz isterseniz de sokağa atılan masaların birine kurulur sokakla beraber geceyi geçirirsiniz. Burada geleni geçeni seyredip , serin Ege rüzgarı alan Alaçatı gecesine 1 kadeh rakıyı eklemek inanılmaz bir keyif.



Lezzetlere gelince , menü biraz karışık. Herkesi memnun etmek için biraz geniş bir menü oluşturmuşlar ben her yemeklerini bilemem , 2 kez gittim ve her seferinde rakı sofrası kurduk. Ancak burada fırında hazırlanan lezzetlerini deneyenler de çok memnun kalmış. Burada tavsiye etmeyeceğim tek yemek balık olacak , Çeşme'ye gidip kültür balığı yemenin anlamı yok.

Size Alaçatı'ya gittiğinizde Şişarka'da yemeden dönmeyin diyeceğim lezzetleri mezeleri olacak. Harika zeytinyağlılar , muhteşem zeytinyağı ile hazırlanmış olarak , başarılı fava , kabak çiçeği dolması , yazın olmazsa olmazı karışık kızartma masanızdan eksik olmasın. Çok özel kuru cacık yapıyorlar soğuk soğuk tercih edebilirsiniz. Bir de Çeşme'nin meşhur kavununun yanına beyaz peynir alırsanız rakınıza buz hazırlamaya başlayabilirsiniz. Ben buraya oturduğumda bir de midye dolması alıyorum ki o başka bir yazı konusu olacak. Son gittiğimizde burada 2 çift 1 büyükten fazla içmiştik. Alaçatı'nın en güzel tarafı da bu ; istediğin kadar iç otel yürüme mesafesinde.

Şişarka'ya bu yaz henüz gitmedim ancak geçtiğimiz yaz anlattığım gibi bir rakı sofrası , oldukça bol miktarda rakı ile beraber adambaşı 50 - 60 lira civarıydı. Bir porsiyon et yemeği için bu fiyatı isteyen Alaçatı restoranları var aman dikkat , yemek yiyelim derken kurbanda danaya girmeyin. Bir de 3. sınıf şarapları 150 - 200 liradan kaktırmıyorlar mı aman aman. Siz rakı sofranızı kurun , hesap geldiğinde kriz yaşamayın.

Alaçatı'da keyifli bir rakı sofrası kuracaklara Şişarka'yı mutlaka öneriyorum.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

15 Temmuz 2010 Perşembe

ALAÇATI İMREN HAN

Bıraktığım yerden tatlı ile devam ediyorum ; sıra geldi İmren Helva ve Tatlı Evi'ne. Burası Alaçatı meşhur olmadan önce de meşhur olan bir tatlıcı ve Alaçatı'nın popülerliğini arttırması ile daha da ünlendi. Şu anda Alaçatı'da birkaç yerde dükkan açtılar ancak biz hep tam merkezdeki İmren Han'da oturuyoruz.



Burası eski bir nalbanthaneden çok güzel bir restorasyon ile günümüze kazandırılmış bina. Önündeki masalarda oturduğunuzda hem piyasa yapıyorsunuz hem de İmren'in eşsiz tatlılarının ya da sakızlı kahvesinin tadına bakıyorsunuz. İmren'in Alaçatı'daki sakız ağaçlarının yaşatılması projesine katkılarından dolayı Tema'dan teşekkür belgesi aldığını da belirtmek gerek. Aşağıdaki ağaçlar Tema ve İmren gibi Alaçatı sevdalıları tarafından korunuyor.



İmren'de her çeşit tatlı , pasta hatta yemek bulmak mümkün. Bizim değişmez lezzetlerimiz yanında sakızlı dondurma ile irmik helvası , sakızlı kurabiye ve üstüne kahve. Çok mu sakızlı bir muhabbet oldu? Alaçatı'ya gitmişken sakızın tadına bakmadan geçmeyin. Kahvenin yanında da sakız reçeli geliyor :) uzun süre sakıza doyacaksınız.

Alaçatı'ya gittiğinizde en azından bir kahve içip soluklanmak için mutlaka uğrayın. Fiyatlar çok makul , bir kahveye dibek parası istemiyorlar. İrmik helvası dondurma ile beraber 8 lira , kurabiyenin kilosu 20 lira , kahve 4 lira ...

Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY .

14 Temmuz 2010 Çarşamba

KUMRUCU ŞEVKİ ÇEŞME


Yazlığa sağ salim varınca kendimizi Çeşme'ye atıyoruz. Çeşme'nin denizinin üzerine deniz tanımam , girdiğim başka hiçbir deniz aynı güzellikte olamadı. Hele ki Alaçatı'nın denizi sanırım dünyada yoktur. Atıyorsun diyenlere Seaside'a gidip bir gün geçirmelerini tavsiye ederim.

Elbette denizden döndüğünüzde acıkacaksınız , alın size benden çocukluğumdan kalma bir tavsiye. Deniz keyfinin üzerine Kumrucu Şevki'de kumru ziyafeti. Öncelikle kumruyu hala bilmeyen ya da İstanbul'da satılanlar gibi susamlı sandviç sananlara kısa bir tanım : Kumru simit hamuruna benzer bir hamurdan yapılan sandviç ekmeğinin ismidir. İçine konan malzeme kumru değildir ya da susamlı sandviçle yapılan karışık sandviç nasla kumru olamaz. Ortaköy'deki kumrucu kardeşlerimize duyurulur.

Şevki'ye dönersek , dönmüşken bir sucuk kaşar yemeden bırakmayalım. Şevki Ilıca'da , Alaçatı'da ve birkaç yerde daha var. Ben her zaman Alaçatı'da yiyorum , çocukken Alaçatı patlamamışken Ilıca merkezdeki büyük mekanlarında yerdim. İkisi de aynı lezzette , sıkıntı yok.



Gittiğinzde önden harika bir turşu gelir , onunla midenizi bastırırken arzunuza göre hazırlanan enfes kumru gelir. En popüleri yengendir , evet yengen bir kumru çeşitidir. Özetle karışık kumruya yengen denir. Ben her zaman sucuklu peynirliyi tercih ederim çünkü Şevki sucuk olarak Ege Tire sucuğu kullanır ve bu lezzeti salamla sosisle bozmak istemem. Yanına da şişe Eker ayranı açınca daha güzel bir akşamüstü kayıntısı olamaz. Elbette ki Çeşme'de gece eğlence dönüşü de tercih ediliyor kumru , isteyen istediği zaman yer. Kumrunun tanesi 5.5 lira , Alaçatı pahallı diyenlere benden bir cevap ; illa çok in bir mekana oturup Çeşme'de İstanbul yemeği yemek zorunda değilsiniz.

Kumruları yedikten sonra Alaçatı'nın içine doğru yürüyeceğiz. Sırada enfes bir tatlı olacak.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

OSMAN USTA'NIN YERİ - MUSTAFAKEMALPAŞA


İstanbul'dan İzmir'e doğru yola çıkıyoruz , yağmurlu bir Cuma akşamı , bu yıl yağmur bitmeyecek gibi. Binbir zorlukla yol alırken doğal olarak karnımız acıkıyor ve Mustafakemalpaşa'da mola veriyoruz. Daha önce de bir kez denediğim ve mest olduğum Osman Usta'nın Yeri'ni bulmayı başarınca yolun yorgunluğu hafifliyor.

Osman Usta'nın Yeri Mustafakemalpaşa yolu üzerinde köprübaşı denen mevkide Shell istasyonunun yanında yer alıyor. Özellikle havalar güzelken bahçesinde yemek yemek tam bir keyif ancak içerisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Mekanı bulması biraz meşakkatli ama bulduğunuzda değecek , emin olun.

Gelelim Osman Usta'nın lezzetlerine. Mekanın en önemli lezzetlerinin başında tuzlama çorbası geliyor. Ben daha önce de içmiştim , Cuma günü de içtim yine bayıldım. Neden az tuzlama istedim diye de hayıflanıp durdum. Öorba istediğiniz zaman tencereyi yanınıza getirip istediğiniz kadar veriyorlar , terbiyesi , lezzeti , yağı dört dörtlük.

Çorbanın ardından ana yemeklere geçtiğinizde en meşhur yemekleri arnavut ciğeri. Arnavut ciğerini bu kadar lezzetli yapan bir yer daha bilmiyorum. Pamuk gibi ciğerin yanında bol maydanozlu soğan muhteşem gidiyor. Ciğer sevmem diyene müthi güzel bir etten çekilen kıyma ile yapılmış köfteleri de tavsiye listesinde. Çok pişmiş seven belirtsin zira hafif kırmızı geliyor.




Bir de bu lezzetlerin yanında gelen bir çoban salata var ki tek başına karnınızı doyurur. Harika bir zeytinyağı ve bahçe ürünü domates ve salatalıkla yapılan salata bile tekbaşına şaheser.

Osman Usta çok ucuz bir yolüstü lokantası değil. Izgaralar 12 - 15 lira , salata 5 lira , tuzlama 8 lira. kabaca adambaşı 20 - 25 lira veriyorsunuz.

Yolüstünde rastlarsanız pas geçmeyin , yerken bana dua edin.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY .

27 Haziran 2010 Pazar

ACIBADEM SAHRA DÜRÜM

Hazır mahallede yol alırken benim İstanbul'da açık ara en çok beğendiğim dürümcüyü ziyaret edelim. Sahra'yı daha önce bilmeyen ve bu yazıyı okuyarak gidecek olanların bana çok hayır duası edeceklerinden eminim.


Sahra , hem usta hem de sahibi olan Emin Usta tarafından işletiliyor. Başarının en büyük sırrı her lezzetin başında Emin Usta'nın bizzat bulunması , daha Sahra'ya gidip kendisinin güleryüzünü görmediğim hiç olmadı.

Emin Usta Mardinli , tam bir Güneydoğu lezzetleri ustası. Çiğ köfte onda , künefe onda , el açması lavaş onda , çift bıçak kıyması onda ; böyle olunca da en güzel lezzetler ister istemez onda.

Sahra'da istediğiniz her kebabı deneyin , pişman olmazsınız. Ancak benim bu sayfada altını kalın harflerle çizeceğim lezzet içinde özel Mardin kebabı bulunan Sahra dürüm. Mardin kebabı diye bir kebap çeşidi var mıdır yoksa bunu Emin Usta mı icat emiş bilmiyorum ama nasıl olursa olsun ellerine kollarına sağlık. Çift bıçakla çekilmiş kıyma kebabı , içinde bol acı , maydanoz ve biraz da ceviz var. Onu daha da lezzetlendiren ise sarıldığı lavaş , Sahra lavaşı kendisi elde açıyor , günde 2 kere. Bu yumuşacık lavaşa sarılmış bol yağlı ve acılı kebaptan bir tane tadıp bırakacakları tebrik ediyorum. Ben genelde bir tane ile yetinemiyorum.
Sahra'da çok hoşuma giden bir başka konu ise servis. Her zaman , ki gece yarısı gitmişliğim de var , ama her zaman güleryüzlü ve samimi. 1 tane dürüm için oturduğumda da , kalabalık grup halinde geldiğimizde de hep aynı samimiyet ve güleryüzü buldum.
Sahra'da dürüm 7 lira , kebaplar 9 -12 lira , lahmacun 2.5 lira , her çeşidin bulunduğu öksüz doyuran cinsi karışık kebap ise 17.5 lira , künefe 6 lira. Size oldukça uygun fiyatlara enfes bir kebap şöleni vaadediyorum , mutlaka deneyin.
Yıllardır dürüm denince ilk aklıma gelen Sahra'yı şiddetle tavsiye ediyorum. Acıbadem civarındaysanız mutlaka uğrayın.
Afiyer Olsun. EAT RESPONSIBLY.




26 Haziran 2010 Cumartesi

ÇANAK KEBAP & KATMER


Belki de en başta yazmam gereken ancak belki de kapı komşumuz olması nedeniyle sonra sonra diye diye bugüne kadar yazmadığım Çanak'ta sıra. Acıbadem'in açıldığı günden beri dolup taşan popüler kebapçısına gidiyoruz.

Çanak açıldığında beri işletmecisinin titizliği ve dikkati sayesinde aynı kaliteyi devam ettiriyor. Özellikle kebapçılarda sıkça rastlanan muhteşem başlangıç sonrası günden güne lezzet ve servis kalitesinde düşme sendromu burada asla yaşanmadı. Bunun sonucu olarak mekan haftaiçi öğlen dahi dolu ve bunun doğal sonucu olarak dışarıya bakan bir masaya oturmak istiyorsanız rezervasyon şart. Çanak'ta menü çok zengin ancak ben sizinle gittiğinizde mutlaka ama mutlaka tadına bakın diyeceğim lezzetleri anlatacağım.

İlk lezzet bombası yuvalama. Buraya götürdüğüm Antepli arkadaşımın da testinden geçen yuvalama yemeğe güzel bir başlangıç için olmazsa olmaz. Gerçi Antepliler için ana yemekmiş ama ben az yuvalamayı başlangıç olarak değerlendiriyorum , yuvalama beni kesmez .

Ana yemek olarak firik pilavı tandır muhteşem bir lezzet. Çanak'ın firik pilavı gerçekten çok farklı , kullanılan yağdan tutun et suyuna ve üzerine dizdikleri tandır etine kadar herşey ağzınıza layık.

Çanak'ı ziyaret edeceklere lahmacununu da mutlaka denemelerini tavsiye ediyorum. Tandır yeseniz bile ilaç niyetine önden bir tane lahmacun mutlaka atın. Hakiki Antep lahmacunu yapıyorlar.

Finali ise mutlaka katmerle yapacaksınız. Katmerin ne kadar lezzetli olduğunu anlatmak çok zor. Sıcak sıcak gelen arası kaymaklı bu müthiş lezzet güzel bir yemeğin en ideal cilası. Gittiğinizde tokluktan çatlasanız bile deneyin , zira yazdıklarımın hepsini söylerseniz , başta da gelen sıcak lavaşa tulum peyniri ve tereyağını boca ederseniz çıkışta sorun yaşayabilirsiniz.

Çanak'ın fiyatları makul , ne ucuz ne pahallı. Yuvalama 6 lira , firik pilavı sade 8 lira , tandırla beraber 15 lira , lahmacun 2.70 lira , kebaplar 15 lira civarı , mezeler 6.5 lira tabağı , özel katmer 12 lira. Bizim mahalleye yolu düşenlere mutlaka öneriyorum.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

21 Haziran 2010 Pazartesi

KÖFTECİ MUSTAFA ADAPAZARI

Önceki yazımda İstanbul'daki en iyi köfteciyi yazınca sıra geldi Adapazarı'nın en iyisine. Akşam akşam kimsenin biryeri şişsin istemem ama eşimle aklımıza Adapazarı'nda birkaç kez ziyaret ettiğimiz ve her seferinde tadı damağımızda kalan meşhur ıslama köfte ustası Köfteci Mustafa düştü.

Köfteci Mustafa Bosna göçmeni Mustafa Bey tarafından 1912 yılında kurulmuş ve bugün şehre gidip nerede yiyelim diye kime sorsanız illa ki size burayı tarif eder. Bize tarif edenden de Allah razı olsun , ömrümüzde yediğimiz en lezzetli ıslama köfteyle tanışmış olduk.

Dükkan Adapazarı'nda ana cadde üzerinde eski ancak çok samimi ve sıcak bir mekan. Girişte çok büyük bir ızgara , yüzlerce dilim yenmeyi bekleyen ekmek ve hazır piyaz , salata ve ayranların bulunduğu camekan. İçerisi 10 - 12 masa , sakın ha tuvalet önündekine düşmeyin zira takdir edersiniz ki pek iştah açıcı değil. Oturur oturmaz siparişi yapıştırın zira hazırda bekletilmediği için ızgarayı beklemeniz gerek , zaten düşünecek birşey yok ıslama köfte yiyeceksiniz.

Islama köftenin sırrı ekmeklerin banıldığı suyunda. Dana eti suyu , kemik suyu ve toz biber içeren suya banılan ekmekler kızartılıp tabağa diziliyor ve sadece süt dana etinden yapılan köfteler üzerine yerleştiriliyor , alın size muhteşem bir ziyafet. Bir porsiyonda durabilene aşk olsun. Başlarken bir mi iki mi kararını baştan verin zira ara verip beklemek hoş olmuyor , oburlara şimdiden tavsiyem en az bir buçuk söyleyin. Ağızlarda dağılan bu muhteşem lezzetin tadına vara vara doyun. Gidenlere tavsiyem yanında mekanın kendi yaptığı buz gibi şerbetlerden de tatmaları.

Köfteci Mustafa'da köfte lezzeti ile ters orantılı fiyatlarda , köftenin fiyatı 7 lira , piyaz , salata vs 3 - 5 lira gibi fiyatlara , bir buçuk köfte , piyaz ve ayranı 15 lira gibi bir fiyata yemeniz mümkün ki bu lezzeti bu fiyata yemek harika. Yolu Adapazarı'na düşenler sakın ola bu lezzet merkezini atlamasın.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

17 Haziran 2010 Perşembe

MOSTAR KÖFTECİSİ

Sıra 2 sene kadar önce Güneşli'de çalışırken keşfettiğim İstanbul köfte sarayına geldi. Burası benim İstanbul sınırlarında yediğim en iyi köfteyi yapıyor , Türkiye'de ise yediğim en iyi 5 arasına kafadan girerler.

Mostar'da menü çok sade , kafanızı karıştıracak bir durum yok. Gideceksiniz köftenizi mideye indirip kalkacaksınız. Menüde 4 çeşit köfte var ; mostar , rumeli , ıslama ve kaşarlı. Ayıptır söylemesi ben her birini defalarca denedim ve hangisi diye soracak olursanız hepsi demek zorundayım. Dolayısıyla ilk defa gidecek arkadaşlara karışık köfte ısmarlayıp bütün çeşitlerin tadına bakmalarını öneriyorum ve İstanbullulara sakın ha yemeden ölmeyin diye ısrarla öneriyorum.

Köfteleri kısaca tarif edecek olursam , tarif ederken ağzımın sularını zor tuttuğumu belirtmek istiyorum , mostar domates soslu tereyağlı , rumeli sade , ıslama köfte adapazarı'nın ıslaması ve kaşarlı da bildiğimiz kaşarlı köfte ancak muhteşem bir etten yapılmış harika bir lezzet.

Yemeğin üzerine tatlı isteyenlere dondurmalı irmik var ve çok lezzetli ancak çoğu lezzet merkezinde olduğu gibi burada da köftenin tadını ağzınızda bırakın diye tavsiye ediyorum.

Köfteler 12 lira , çorba + köfte + tatlı ve içecek ile 25 - 30 lira hesap verirsiniz. Pazarları kapalı , haftaiçi öğlenleri yer bulmak sorun.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

16 Haziran 2010 Çarşamba

BOYOZ

Bu sayfalarda şimdiye kadar hep yediğim içtiğim yerleri yazdım , bu yazıda ise İzmir’e özgü bir lezzeti tanıtmaya karar verdim. Boyoz İzmir’e özgü bir hamurişi , özellikle kahvaltılarda yumurta ve peynirle tüketilir ve sıcak sıcak yenirse tadından yinmez. Evet yinmez.


Boyozun İzmir’de tanınması 1492 yılında İspanya’dan gelen Musevi vatandaşlarımız sayesinde olmuş , hatta çok eskiden en iyi boyozu Avram usta isimli bir boyoz ustası yaptığı için eski mahallelerde hala Avram Usta’nın boyozu diye bağırarak geçer satıcılar.

Boyoz milföy yufkanın kat kat açılıp üst üste konarak çok yüksek ısıda fırınlanması ile elde edilen bir hamurişi. Her kat yağla açıldığı için oldukça yağlı ve de elbette ki yağ oranı ile orantılı olarak lezzetli . Bir de hamurunda tahinle karışık belli belirsiz bir içerik var ki bu da boyoza başka bir lezzet katıyor.

Ben boyozu en çok haftasonu eğlence çıkışı sabaha karşı yeni açılmış boyoz fırınından ilk tepsiden alarak yemeyi severdim. Severdim diyorum çünkü İstanbul’da boyoz deyince herkes yüzünüze bakıyor. Üniversite yıllarımda Göztepe Karakolu karşısındaki hacı amcadan her Cumartesi gecesi ya da sabahı diyelim saat 5 gibi bir tepsi boyoz alır 6 – 7 arkadaş 10 yumurta ile yerdik. Hacı amca her seferinde ; “ Gençler dokunmasın? Bak sonra karışmam” diye uyarmayı ihmal etmezdi.

Boyozu daha önce denemeyen , tatmayanlara yemeden ölmeyin diyorum. Ama sıcak sıcak bulun ve soğumadan mideye indirin yoksa tadı anlaşılmaz. Gevrekle aynı fiyata satılır. Gevrek ne mi? Şaka yapmayın.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

ALTINOLUK MANDIRASI

Söz İzmir’den açıldı mı yazacak yer bitmez , balığıydı boyozuydu derken uzar gider. Boyoz demişken İstanbullulara onu da tanıtmanın zamanı geldi artık. Şimdi sıra geçen haftasonu yine ziyaret ettiğim bir İzmir kahvaltı klasiğinde , Altınoluk Mandırası.

Altınoluk İzmir – Güzelbahçe yolu üzerinde senelerdir İzmirlilere hizmet veriyor. Kendi üretimi olan mandıra ürünleri , yanında dışarıdan tedarik ettiği kahvaltılıklarla önemli bir lezzet merkezi olarak herkesin bildiği ve her sabah hınca hınç dolu bir mekan. Geçtiğmizi senelerde yine aynı yol üzerinde bu kez deniz kenarında biraz daha janjanlı bir şube açarak kapasitelerini arttırmışlar. Biz haftasonu bu ikinci yere gittik.

Buraya gittiğinizde bal kaymaklarını sakın atlamayın , kendi ürettikleri beyaz peyniri pas geçmeyin , bir de yoğurtlarını yemeden ölmeyin. Altınoluk’un ballı yoğurdu bir klasiktir ve çok tutulur ancak ben pek sevmem ; yoğurtla balı pek yakıştırmam ama severim diyen denesin zira yiyenler anlata anlata bitiremiyor. Bir de müthiş güzel bir yağda pişirdikleri beyaz peynirli yumurtasını illa ki isteyin , tükenmeden alın.

Kahvaltıda yedikleriniz kesmediyse buranın ürünlerini eviniz için satın da alabilirsiniz. Peynirin kilosu 15 , zeytinin kilosu 15 lira gibi uygun fiyatlara . Kahvaltı adambaşı 15 liradan ucuza tam tekmil yapılabilir , sanırım bu kadar popüler olmasının ardında biraz da fiyat politikaları yatıyor. Üretici olmanın avantajını kullanıyor ve tutuldu diye kazıklama yoluna hiç girmiyorlar.

Çeşme'ye giderken otoban yerine alt yolu kullanıp deniz havası ala ala gideceklere tavsiye edilir. Aynı yol üzerinde birkaç yere daha uğrayacağız, sırayla acele yok...

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY

14 Haziran 2010 Pazartesi

ATA BALIK ÇEŞMEALTI

İzmir’de sevdiğim balıkçıları yazmaya kalkarsam blog tamamen İzmir balıkçılarından oluşacak diye korkuyorum. İzmir’e ziyarete gittikçe “hah burayı yazmadım , aman untumayalım” dediğim sürü sepet balıkçı var ve yazdıklarımın en kötüsü İstanbul’daki en iyi balıkçılarla boy ölçüşür. En azından çiftlik balığını deniz diye yutturmaya kalkmazlar.

Ata Çeşmealtında birkaç sene önce açıldı ancak Çeşmealtı’nın ilk göz ağrısı Kaptanoğlu olduğu için ben pek rağbet etmemiştim. Kaptan bu sene ne yazık ki vefat etmiş , mekanı da kapanmış. Orhan Abi'nin ortaya salataları , rakıya buz lazım mı soruları mazide kalmış. Geçen hafta Çeşmealtı’na yazlığa gidince babam Ata’da bir balık yiyelim , orası da çok güzel dedi ve Ata Balık ile olan mesafeli ilişkimiz dostluğa dönüştü.

Babamın tavsiyesi üzerine trança yedik ; trança dedimse deniz canavarı büyüklüğünde balıktan 4 koca parça filetoyu ızgarada pişirmişler önümüze hayvanın belli bölümlerini getirebildiler. Çeşmealtında geçen çocukluğum boyunca her denize açıldığımda yakaladığım en iri balık bir parmak boyundaki ısparoz piçi olan ben böyle büyük balıkların nasıl yakalandığını hep merak etmişmidir.

Neyse balık hakikaten enfes ; suyu hiç kaçmadan ve kalınlığına rağmen çiğ kalmadan pişirilmiş , öyle unla munla da mundar edilmemiş .

Mezelere gelince on numara ; radika , acı biber kızartması , fava, köz patlıcan , midye dolma denendi ve çok beğenildi. Kullandıkları zeytinyağı balık lokantasına yakışır şekilde kaliteli ve lezzetli.

Bir de ızgara ahtapot yapıyorlar ki İzmir’de pek bulamayacağınız bir lezzet. Bodrum Yalıkavak’ta kralını yemiştik ama Ata’da yediğimiz ızgara ahtapot da gerçekten enfesti. Ahtapotu yumuşatma konusunda epey yol kat etmişler.

Biz bu yemeğin üstüne tatlı yemedik , Çeşmealtı’na gidenler tatlı olarak hemen ilerideki Gelato’dan dondurma alabilir. Ya da Ata’nın tatlılarını deneyebilir , biz balığın üstüne kahvemizi içip kalktık.

Yolu Urla Çeşmealtı’na düşenlere tavsiye ettiğim güzel bir balıkçı. Fiyatları oldukça makul , içkisiz olarak adambaşı 35 - 40 liraya trança gibi fangri gibi baba bir balık ile ziyafet çekebilirsiniz. İçki içenlerin içme performansına göre durum değişir.

Afiyet olsun. EAT RESPONSIBLY.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

THE SWAN

Sıra geldi İngiltere’ye gideceklere yemeden içmeden sakın ölme diyeceğimiz , gönüllerimizde taht kurmuş sıcacık bir mekan olan The Swan Pub’a.

Burası Hyde Park ile Kensington Gardens’ın tam birleştiği noktada , her iki parkada bakan 2 katlı eski bir İngiliz pub klasiği. 17. yüzyılda yine aynı yerde kurulmuş ve Marble Arch’ta asılacak olan mahkumların son içkilerini yudumladıkları yer olarak isim yapmış.

Biz eşimle havanın sıcaklığından da yararlanarak dışarıdaki banklarda biralarımızı yudumlamayı tercih ettik. İngiliz pubları çok eğlenceli ve çok rahat. Gidip bardan biranızı alıyorsunuz , yemek istiyorsanız siparişinizi verip masanızda bekliyorsunuz. Herkes yan yana oturuyor ve sıcak bir atmosferde akşamı geçiriyorsunuz.

The Swan Fullers isimli İngiltere’nin en meşhur bağımsız bira üreticisine ait biraları satıyor. Biralar inanılmaz lezzetli , her daim buz gibi servis ediliyor ve orijinal bardaklarında veriliyor. Sıcak havada uzun bir yürüyüşün üzerine buz gibi bir bira yanına da patates kızartması ya da çerez enfes oluyor. Atıştırmalık olarak bunlar dışında tavuk kanat ve nachos da ideal alternatifler arasında.

Londra’ya gideceklerin mutlaka ama mutlaka uğraması gereken bir durak The Swan. Gidip bir bira için , tavsiyeyi veren şişmana da bir kadeh kaldırmayı ihmal etmeyin.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY veya bu sefer DRINK RESPONSIBLY.

BEACH BLANKET BABYLON


20 Mayıs 2010 günü eşimle 4. evlilik yıldönümümüzü kutladık. Bu özel gün için Londra’da olmamızı da fırsat bilerek gitmeden önce romantik bir akşam yemeği için yer arayışına girdim. Nette bir süre arayıştan sonra önce yazılarımda bahsettiğim Portobello Market’a çok yakın ve romantik yemekler için ideal olan bu mekanı buldum.

20 Mayıs akşamı uzun süredir beklediğimiz akşam yemeği için Beach Blanket’in yolunu tuttuk. İçeriye girdiğimiz anda çok doğru bir seçim yaptığımızı anladık. İçerisi o kadar hoştu ki burada yemekler kötü çıksa bile umurumuzda olmaz diye hisseder olduk.

İçeriye girdiğinizde eski çağlardan kalma bir şatoya veya Peter Pan’ın gizli evine girmiş gibi hissediyorsunuz. Birbirine halatlarla bağlı farklı yemek salonları ve resimde görülen ana salondan oluşan masalsı bir yer burası. Londra’nın ünlü designerlarıyla çalışarak ortaya çıkartılmış bir proje.

Büyülenmiş bir şekilde masamıza oturup mönülerimizi elimize alıyoruz. Beach Blanket’in mönüsü oldukça sade , çok çeşitli yemek seçeneği bulunmuyor. Ben bir kuzu eti seçiyorum , eşim hamburger tabağı sipariş ediyor , bir de Fransız şarabı ısmarlıyoruz.

Yediğim et inanılmaz derecede lezzetliydi , altına yerleştirdikleri şarap sosu ile hazırlanan sebzeler ise tattığım en üst düzey lezzetlerden biriydi. Yanında şarapla birlikte gerçekten enfes bir akşam yemeği keyfi yaptım. Eşim ise seçtiği hamburger tabağından çok memnun kaldı , zaten İngiltere’de iyi et ve hamburger yapan yer sayısı çok , iyi et konusunu İngilizler çözmüş.

Bu büyülü atmosferi bu şehre eşiyle , sevgilisiyle gideceklere mutlaka ama mutlaka öneriyorum. Büyülü bir akşam yemeğinin şarapla birlikte fiyatı 80 - 100 Pound civarında. Mekanın bar bölümü akşamları oldukça popüler bir bar aynı zamanda. Gidenler geceye burada devam edebilir. Yerinin çok merkezi olması da ayrı bir avantaj. Gidecek olanlara şimdiden iyi eğlenceler.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

27 Mayıs 2010 Perşembe

QUOD OXFORD


Tatilimizin bir gününü Oxford’a ayırdık , sebebi ise oğlumuzun göbeğini Oxford Üniversitesi’ne gömmekti. Göbek gömme merasimi filmlere konu olacak komiklikte tamamlanınca bu güzel ve şirin şehirde ağzımızın tadına uygun bir mekan aramaya koyulduk.

Oxford Türkiye’deki küçük şehirler gibi 1 ana cadde ve ona bağlanan yollardan oluşan minicik bir şehir , tabi ki İngiltere’nin en önemli 2 üniversitesindne birini barındırması bakımından çok önemli bir şehir.

Ana cadde üzerinde QUOD isimli bir brasserie gözümüze çarptı. Geçtiğimiz sene Michelin tarafından tavsiye edilenler listesine girmişler ; henüz yıldızları yok ama zaten yıldızlı olanlarda biz yiyemeyiz. Bu referansı da görünce denemeye karar veriyoruz.

İçeriye girdiğimizde mekan bizi kendine hayran bıraktı. Çok büyük bir bar ve etrafında rahat koltuklarla donatılmış oturma alanı. Arka tarafta ise yemyeşil bir bahçeye açılan açık alan. Hava şansımıza çok güzel olduğu için bu açık alanda oturmayı tercih ettik. Millet İstanbul’da yağmurla boğuşurken biz İngiltere’de güneş yanığı olduk , eşim 50 faktör kremle sokağa çıktı, şaka gibi bir tatil.

Öğle yemeklerinde genelde fiks menü uygulaması var , ama illa a la carte derseniz elbette ki o da mevcut. Ben set menü alıyorum. Önden bir kabak çorbası geliyor. Naneli olması ve et suyu harika bir tad katmş. Ancak çorba çok soğuk , bunun havayı hesaba katarak bilerek bu şekilde hazırlandığı belli ancak yine de bana fazla soğuk geliyor.

Ardından harika bir kuzu eti geliyor. İngiltere’de Yeni Zellanda kuzusu ile İskoç dana eti altı çizilerek belirtiliyor , anlayacağınız buranın kıvırcığı Yeni Zellanda . Güveçte domatesli kuzu eti yanında basmati pirinç ile pilav ; yanında dediysem karışık bir şekilde ve tadları birbirne geçmiş bir şekilde. Kuzu eti muhteşem adeta pamuk gibi ağızda dağılıyor , çok baskın olmayan hafif bir şarap tadı var ki lezzeti tamamlıyor. Pirinç ise pilav kadar güzel olmasa da çok güzel.

Finali tadına doyamadığım bir tramisu ile yapıyorum. İtalya dahil yediğim en iyi 3 tramisu arasına kafadan giriyor. Bu kadar güzelini İngiltere’de yiyeceğim aklıma gelmezdi.

Tüm bu yemek için ödenecek tutar 13 pound yani 30 liradan az. Yemeğimizi yedik oğlumuzun olumaya gelmesini umduğumuz şehire yavaş yavaş veda ediyoruz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.