23 Nisan 2011 Cumartesi

PANDO KAYMAK - BEŞİKTAŞ


Sıra bir İstanbul efsanesine geldi, bir arka sokak lezzet merkezine. Herkesin bildiği ama hiçbiryerde adı geçmeyen yerlere örnek bir efsane.

Pando kaymak Beşiktaş çarşısının içinde 2 masa 1 kasa bir mekan. Girişte sürekli kaynayan bir süt kazanı ve etrafında camekan kenarında kaymaklar, içeride 2-3 adet eski masadan oluşuyor.

Kapıda sizi yaşı tahmin edilemeyecek noktaya gelmiş Pando amca karşılıyor süt kazanın arkasında, ne deseniz bal kaymak? diye soruyor. Sonunda istiyorum bal kaymak da istiyorum diyorsunuz. Özetle istemeye bal kaymakla başlayın ki Pando amca rahat etsin.

Kaymağı hakikaten enfes, taze ve süt tadında. Fakat üzerindeki bal hayal kırıklığı, bir efsanenin yanında bu bal olmamalı. Taşlanmaktan korkarak uzatmak itemiyorum, ben olsam sade kaymak yerim sevgili okur, bal beni üzdü zira.


Sahanda peynirli yumurta harika, çocukluğumda kalma bir lezzet. Tereyağı korkmadan cazırdatılmış önce ardından yumurta kurumadan peynir basılmış, ortaya enfes lezzet çıkmış. Beyaz peynir de çok güzel, çok iyi bir sert Ezine beyaz peyniri. İsteyene sıcak süt de veriyor Pando amca, sanırım benim sıcak süt içmem için gerçekten önemli bir sebep olması gerek, şimdilik öyle bir sebep yok, çay içiyorum, çay da kötü.

Özetle bu şehir efsanesinin efsane olmasının esas sebebi bu yaşta bir amca, yıkılmak üzere gibi duran samimi bir dükkan ve enfes bir kaymak gibi duruyor. Tüm lezzetler aynı çizgide değil, bu da Pando'nun umrunda da değil zaten. Sizin de olmasın.

Fiyatlar biraz muallak. Duvardaki fiyat çizelgesi ile amcanın hesabı tutumuyor, o yaştaki bir amca neden kafadan hesap yapmaya uğraşıyor orası da muallak. Kabaca sahanda yumurta 6 lira, bal kaymak 5 lira, zeytin peynir tabağı 5 lira, çay - ki bence süt ya da su için - 1 lira.

Karnınızı değil şehre ait anılarınızı doyurmak için mutlaka uğrayın. Yemeden değil görmeden ölmeyin. Yersiniz yemezsinizsize kalmış. Atla deve değil işte, bir yumurta bir bal kaymak yiyip yiyeceğiniz.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

10 Nisan 2011 Pazar

ADEM BABA - ARNAVUTKÖY

Çok geç kalmış bir yazı ile giriyoruz Nisan ayına. Herkesin bildiği, cümle alemin methede methede bitiremediği bir balıkçıyı benim gibi bir balık delisi ancak geçen haftasonu keşfetmeyi başardı. Bunda Arnavutköy'ün aman vermez park sorununun başrol oynadığını belirtmek isterim. Dolayısıyla uzun uzun yazacağım Adem Baba'yı ve benim gibi henüz gitmeyenlere mutlaka ama mutlaka gidin diyeceğim. Yazının başından Adem Baba'nın içkisiz bir balık restoranı olduğunu belirteyim ki oralara gidip kulaklarımı çınlatmayın.



Arnavutköy ana cadde üzerinde 4-5 masalık bir dükkanmış Adem Baba; hatta en başta o bile yokmuş da teknede satarmış balıklarını. Bugün aynı sokakta Rum Kilisesi'nin hemen arkasında 3 tane ayrı ayrı dükkan var. İlki ana cadde üzerinde duran ilk dükkan, hızlı hızlı yiyip kaçmak isteyenler için bire bir. Gelene geçene bakıp balık atıştırmak için harika bir yer. Diğer dkkan sokağa girdiğinizde 2.katta ve daha ferah. Daha uzun oturmak isteyenler için ideal bir yer. 3.dükkan da arka sokakta açılıyormuş, biz 2.dükkanı konuşacağız.

Masaya oturduğunuzda hiç beklemeden mısır ekmeğiniz geliyor ve siparişiniz alınıyor. Bu noktada Adem Baba'nın bol rokalı ve peynirli yeşil salatasını sakın atlamayın diyorum, hakikaten harika. Adem Baba'nın bir güzel özelliği de diğer balıkçılar gibi zeytinyağını altınsuyu gibi kaçırmamaları, masaya bir şişe halis zeytinyağını bırakıyorlar, ister salataya dök istersen iç fark etmez.


Kalamar tavasına gelince hakikaten çok lezzetli, çıtır çıtır ama kurumamış. Buraya kadar herşey normal. Ama yanında bir tarator geliyor ki işte o bambaşka. Benim gibi ekmeğe süre süre yiyebilirsiniz. Yiyin.



Balıklara gelince hepsi birbirinden taze ve muhteşem pişiriliyorlar. Başlangıcı mezgit tava ile yapalım. Hani derler ya pamuk gibi diye aynen öyle, hayatta tava balık yemem diyen bana bile löpür löpür mezgit yedirdi Adem Baba.



İkinci olarak dil şiş geliyor. Bu kadar iyisini İzmir'de ancak yemiştim, İstanbul'da hç denk gelmedim, suyunda bırakıp domates ve biberin tadıyla harmanlayıp sıcak sıcak getiriyorlar masanıza. Bir de o kadar hızlılar ki beklerken yaşlanmıyorsunuz ama lezzetten de asla ödün vermiyorsunuz.


Son olarak bana göre en çarpıcı balığı yemeden ölmeyin diyeceğim; pisi balığı. Kalkanın küçüğü olan bu balığın bu kadar lezzetli olduğunu hiç bilmezdim. Gittiğimizde garson pisi daha yeni geldi, süt gibi abi mutlaka dene deyince kendime 1 tane pisi söyledim. Hakikaten süt gibi, o kadar da güzel pişirmişler ki içinden suyu akıyor çataı batırınca. Benim balığın çoğunu Sarp mideye götürdü öylesine bir lezzet patlaması.



Bu muhteşem ziyafetn üstüne kabak tatlısı söyleyebilrisiniz. O da çok lezzetli, çok değişik değil ama ev yapımı lezzetinde. Fırında helvayı biz denemedik ama müdavimleri yediğine göre iyi olduğunu tahmn ediyorum.

Fiyatlara gelince işte en güzel tarafı bu: Koca bir çanak salata 7 lira, kalamar 10 lira, dil şiş 15 lira, mezgit ki kesinlikle 2 kişilik 20 lira, pisi 25 lira. Adambaşı 30-35 liraya kalkıyorsunuz. Havaların bahara çalacağı önümüzdeki günlerde Arnavutköy'de bir yürüyüşle Adem Baba'yı birleştirin, pişman olmazsınız.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.