22 Ekim 2010 Cuma

BAMBİ CAFE - TAKSİM

Geldik çok uzun süredir yazmayı planladığım bir İstanbul efsanesine : Bambi. İstiklal’e yolu düşen hemen herkesin ömründe bir defa dahi olsa durup bir soluklandığı, birşeyler yediği ya da içtiği lezzet mabedi. Bankada çalıştığım ve Bakorköy’de oturduğum gençlik günlerimde mesai çıkışı buradan bir hamburger çakar dolmuşa öyle giderdim, benim için fazla mesaiye katlanma sebebiydi bu mekan.

Bambi’yi bilmeyen dostlara yemeden ölmemeleri gereken lezzetlerini sıralamak güç zira çeşit çok. Islak hamburger ile başlayalım diyecektim ama bu konuda Kızılkayalar bence daha iyi o sebeple onu listeden çıkarıyorum ve kaşarlı döner dürüm ile açılışı yapıyorum. Bambi’ye has bir kokusu ve tadı olan bu dürümü ömrünüzde bir kere dahi olsa mutlaka deneyin. Biliyorum taze kaşarı nereye koysan tadı kaşara döner diyeceksiniz ama öyle değil, bir deneyin.



Kaşarlı döner sarmadıysa kaşarlı kokoreç var hemen devreye girebilecek. Kaşar eser miktarda konuluyor ama ilginç ve lezzetli bir tad yaratıyor, açık ayranla tadından yinmiyor.

Tost isteyene dilli kaşarlı ya da kavurmalı kaşarlı tostu tavsiye ediyorum. Özellikle kavurmalı bence mthiş bir lezzettir, dilliye karşı hep biraz mesafeli durmuşumdur ama hastası çok yine de deneyin.

Şu anda yazıyı daha fazla uzatamıyorum zira ağzımın suları akmak üzere, çok şükür ki Bambi bana artık çok uzak ve ben ayda yılda bir önünden geçebiliyorum.

Bambi de fiyatlar büfe fiyatları, dürüm 6 lira, ısrar ederseniz ıslak hamburger 2 lira, tostlar 4-5 lira. Adı cafe ama tiki cafeler gibi bir hamburgere yarım kilo bonfile parası istemiyorlar.

Afiyet olsun, giderken haber verin.

EAT RESPONSIBLY

18 Ekim 2010 Pazartesi

CİBALİ BALIKÇISI - BALAT

Cuma gecesi daha önce Savoy Balık’ta kafaları çektiğimiz ekiple Cibali Balıkçısı’na gittik , öncelikle altını çizmek isterim Cibalikapı değil Cibali Balıkçısı. Bir gün önce son dönemlerin trendi olan bir fırsat sitesinden fiks menü satın alıp Balat’ın yolunu tuttuk.


Burası 3 katlı çok şirin ahşap bir mekan, önü açık ve Haliç’e bakıyor gerçi ağaçlardan dolayı manzara kesintili ama yine de güzel. En üst kat kapalı ancak cam sistemini komple açılabilir yapmışlar bu nedenle sigara içiliyor, sigaraya karşı hassas olanlara 2.katı tavsiye ederim zira belli saatten sonra boğulursunuz.

Masaya oturur oturmaz garson soğuk tepsisiyle geliyor, biz fiks anlaştık, yazanları alacağız diyoruz. Garson gayet kibar bir şekilde anlaşma önemli değil burada her misafirimize aynı hizmeti veririz ne isterseniz sipariş verin ekstra yazılmaz diyor. İçtenliği ve küçük hesap yapmaması ile bizi etkilemeyi başarıyor.

Soğuklar konusunda Cibali Balıkçısı üstün bir performans gösteriyor. Ama lakerdası için ayrı bir dikkat çekmek zorundayım. Pamuk gibi lakerdayı gittiğinizde yemeden dönmeyin. Fava , haydari ve soğuk uskumru da çok ama çok iyiydi. Kavun ve peynir de gelince sofra harika oldu. Ahtapot salata sınıfı zar zor geçse de o kadar olur.
Ara sıcak olarak gelen kalamar vasat ama yanındaki tarator harika, soğuk meze olarak istenebilirmiş. Ekmeğe süre süre yerken yakalanıyorum.

Bu arada fasıl başlıyor; 3 kişilik bir ekip keman, kanun ve darbuka eşliğinde Cuma gecesini şenlendiriyor. Rakılar açılıyor, harika mezeler ve neşeli müzik eşliğinde haftanın yorgunluğu yavaş yavaş gidiyor.

Balık olarak palamut seçtik, balıklar tazeydi ama pişerken kurumuştu. Gerçi bu ekiple nereye gitsek balıktan önce doyduğumuz için balığın hakkını veremiyoruz.

Cibali Balıkçısı bir kez dahi olsa mutlaka denenmesi gereken bir mekan; en azından rakı sofrası kurmayı ve rakı servisi yapmayı bilen insanlar. Biz sınırsız içkili fiks menü için 50 lira ödedik ama fırsat kuponu almıştık, gerçek fiyat daha pahallı olabilir.

Aifyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

14 Ekim 2010 Perşembe

KALA CAFE - TİFLİS

Gürcistan’daki son gecemizde Tiflis’in meşhur Rustaveli Caddesi’ne yakın bir mekan olan Kala Cafe’ye gittik. Burayı yemeklerinden dolayı değil ama ambiyansından dolayı yazma gereği hissediyorum. İyiden iyiye gezme tozma blogu olmaya başladığımızın resmidir.

Rustaveli Caddesi , sonu özgürlük meydanına çıkan ve Tiflis’in en in mekanlarının yer aldığı uzun bir cadde; İstanbul’ın Bağdat Caddesi diyebiliriz ama demeyebiliriz de zira onun kadar hareketli değil ve Gürcüler’in tüm ekonomik zorluklara rağmen bizden daha fazla sanat düşkünü olduklarının altını çizmek gerek. Opera binası tıklım tıklım, caddeleri heykeller süslüyor, insanlar geceleri canlı müzik dinlemeyi ya da bir sanat etkinliğine katılmayı tercih ediyor. Biz de son gecemizde Gürcü arkadaşlarımızın bizi yönlendirmesi ile Kala isimli mekanda soluğu aldık.



Kala’da her yerde olduğu gibi ortaya peynir tabağı, birkaç meze ve salatalar söyledik, enfes şaraplarla yemeğe başladık. Burada fajita, hamburger ya da pizza gibi yemekleri de bulmak mümkün. Ancak biz yine haçapuri söyledik ki tadına iyice varıp doyalım. Buradaki haçapuri açıkçası önceki günkü kadar iyi değildi ama yine de idare ettik.



Tiflis’e gidenlere burayı önerme sebebim ise mekandaki canlı müzik ziyafeti.
Gürcistan fakir bir ülke olmasına rağmen sanata karşı büyük bir ilgi var demiştik ya işte bu mekan da her gece canlı müzik yapıyor ve yemeğiniz ile içkinizi bu güzel müzikle beraber çok sıcak bir ambiyansta alıyorsunuz. Fotoğraftaki amca vurmalı çalgılarda virtüözdür, tipine bakmayın, solist ise gerçekten çok iyiydi.

Bu seferlik yemek içmek değil gezmek görmek ve sanat için bir yazı oldu, yeme içmeye haftaya devam.


Aifyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

TSISKVILI - TİFLİS


Geçtiğimiz hafta 3 günlüğüne Gürcistan’a gittik. Burada gördüğüm misafirperverlik ve içtiğim şaraplar benim için unutulmazdı, Türk insanına bu kadar sıcaklık gösteren başka bir yer daha önce görmemiştim. İşte Gürcistan seyahatinde gittiğimiz yerlerin en iyisi değirmen anlamına gelen Tsiskvili. Daha çok yere gittik ama genel olarak yenen yemekler aynıydı ve en iyi örnekler buradaydı.

İçerisi Türkiye’de pek alışık olmadığımız tarzda, rustik doğru kelime sanırım, döşenmiş ve tamamen ahşap yer ve tavan aksamları ambiyansı tamamlıyor. Zaten sürekli içmeye hazır Tiflis günlerinde her an “Hancıııı bize şaraaap kurta da eeet” diye bağırasınız geliyor.

Tsiskvili’de ortada bizdeki ocakbaşılar gibi bir ocak yanıyor ve burada etler pişiriliyor. Tavuk , balık, kuzu, dana ve domuz etlerinin her çeşidi var. Gürcü kardeşlerimizde yeme içme oldukça kuvvetli , 3 günlük gezide aldığım 3 kilodan çıkan sonuç budur.

Sofraya her zaman önce mezeler geliyor. Çeşit çeşit peynir, salata ve ara sıcak olarak haçapuri. Haçapuri, ki yazılışı böyle değildir muhtemelen, Karadeniz pidesi benzeri peynirli yumurtalı ve bol tereyağlı bir pide ki yemelere doyamazsınız. Bu yemeğin aynısı Türkiye'deki Gürcüler tarafından da yapılıyormuş, yemek kısmet olmadı.



Bir de Gürcü mantısı diyebileceğimiz Khinkali var ki yemeden ölmeyin. Bunun da aynısı aynı isimle, yani hinkali olarak Türkiye'deki Gürcüler tarafından yapılıyormuş. Mantıdan oldukça büyük ve içerisinde inanılmaz lezzetli ve sulu bir kıyma var, önce suyunu içip ardında hamurla kıymayı mideye indiriyorsunuz. Yazarken Gürcistan'ı özledim o derecede.



Ardından ortaya yanarlı dönerli bir ocak geliyor, üzerinde domuz sosisleri ve domuz etleriyle döşeli, önce Müslümanlar olarak yememe eğilimideydik sonra Tanrım affet diyerek tadına baktık, çok methedip iyice günaha girmenin anlamı yok, isteyen denesin.

Ardından başta anlattığım karışık ızgara paketi geliyor. Burada sadece kuzuyu denedim, et çok güzel ama bizim kebaplar gibi birşey değil, daha yalın bir lezzet.
Bütün bunların yanında ise baş aktör muhteşem Gürcü şarapları. Dönerken yanımızda da şişe şişe getirdik. Türkiye’de 25-30 lira verip içtiğimiz şaraplardan çok daha iyisini 12 Lari yani yaklaşık 10 liraya alıyorsunuz.

Gürcistan bizden vize istemiyor hatta Batum için pasaport bile istemiyor. Havaalanında saçma sapan hareketlerle karşılaşmıyorsunuz , Tiflis birkaç günlüğüne gezilesi biryer. Henüz herşeyin çok başındalar ama olsun güleryüzleri yeter.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.

12 Ekim 2010 Salı

ŞEKERCİ CAFER EROL - KADIKÖY


Daha önce Kadıköy’e sık sık uğrayacağımızı belirtmiştim. İşte Kadıköy’e balık almak için her indiğimde balık sonrası yemek için helva almak üzere mutlaka uğradığım tatlıcım Şekerci Cafer Erol. Şekerci Cafer Erol Kadıköy çarşısında Beyaz Fırın’ın hemen yanında. 1807 yılından beri şekercilik yapan aile 1945 yılından beri şu andaki yerinde tatlı severlerin hizmetinde.

Dükkandan içeriye girdiğinizde sizi çok büyük bir banko ve bu bankonun üzerinde 20-30çeşit akide şekeri kavanozu bekliyor. Banko girişten itibaren şerbetli tatlılar , çikolatalar , drajeler ve lokumlar sırasıyla sıralanıyor , üzerlerinde de bahsettiğim akideler.

Burada bana göre yemeden ölmemeniz gereken o kadar çok lezzet var ki yazıyı neresinden toparlayacağım ve en kısa sürede nasıl Cafer Erol’a koşabilirim bilmiyorum.

Öncelikle eşim gibi akide şekeri sevenlere çeşit çeşit akide şekerlerinden karışık bir paket yaptırmalarını öneriyorum. Naneli , fındıklı , bergamotlu gibi tadına doyamayacağınız çeşitlerin yer aldığı karışık bir paket mutlaka alın.



Hemen yan bankoya baktınız mı? Bakın bakın. Osmanlı tulumba tatlısı , Fatih sarması , kaymaklı ekmek kadayıfı , antep fıstıklı tulumba tatlısı , şekerpare , şambali ve uzayan bir şerbetli tatlılar listesi. Ben kaymaklı ekmek kadayıfını yedim enfesti , kaymak günlük , tulumbasından denedim kıtır kıtır bir lezzet bombası. Kalanlarını merak eden aynı güne denk getirmeden hepsini denesin.



Sıra geldi en arka tarafta bulunan gizli cennete ; helvalar. Şekerci Cafer Erol’un garip bir huyu var , en iyi helvasını bankodan göremiyorsunuz. Bilen bilir hesabı sadece isteyene verilen antep fıstıklı beton helvası balık sonrası için mükemmel bir final. Ama dediğim gibi ısrarla isteyeceksiniz.



Elimde balığım , rokam , kırmızı soğanım , Gözde’den aldığım beyaz peynirim ki o da ayrı bir yazı konusu olacak , kavunum , son olarak da Cafer Erol’dan aldığım helvayla evin yolunu tutuyorum , akşama balık var.


Afiyet Olsun . EAT RESPONSIBLY.